| |
|
|
Altını tutamayan üstünü de tutamaz..
Bülent Ecevit'in 12 Eylül 1980 öncesi Başbakan olduğu dönemdi. Bir gün Turan Güneş geldi odama, -Vehbi Koç'la Sakıp Sabancı'nın arası açılmış. Bizim mahallenin bakkalı onları barıştırmak için araya girmiş, dedi. Anlamıştım Turan Bey'in bir saçmalığa takıldığını, güldüm: -Turan Bey ne anlatmak istiyorsanız doğrudan söyleseniz olmaz mı, dedim. Elindeki gazeteyi gösterdi. Manşette o dönem (1979) başbakan olan Bülent Ecevit'in "Sovyetler ile Amerika'yı uzlaştıracağız" içerikli bir demeci vardı. Ne zaman politikacıların ülkelerinin konumunu aşan ve oturdukları koltuğun gücünü abartan gerçek ötesi demeçlerini duysam, hep rahmetli Turan Güneş'in bu taşlamasını hatırlarım. -Ortadoğu'ya barışı biz getireceğiz! -Irak'ta çözüm bizim işimizdir! İsrail ile Filistin'i uzlaştıracağız! -Amerika bize muhtaç! -Türkiye Orta Asya ve Ortadoğu ülkelerine model olacaktır! İçe dönük yaşadığımız ve küresel iletişimin şimdiki gibi yoğun olmadığı dönemlerde, kendimizi sloganlara kaptırmamız belki doğaldı. Çok fazla kitap okumadığımız ve tarihi de liseden sonra unuttuğumuz için, dünyayı algılamamız eksikliydi. -Bir Türk dünyaya bedeldir! -Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur! -Sınıfsız, kaynaşmış bir milletiz! -Tarihi yeniden yazacağız! Ama artık dünyalı olduk. Bu bilgi ve iletişim çağında dünya gerçekten küçük bir köy gibi. Uluslararası siyasette de, ekonomide de kimin neyi ne kadar yapabileceğini herkes biliyor. Bu çağda aklı başında politikacılar gerçekçi oldukları ve dünyayı günü gününe izleyip, politikalarını her an global gerçeklere göre uyarlayabildikleri oranda başarılı oluyorlar. Onların başarısı da, ülkelerinin iç ve dış barışını sağlıyor, istikrar getiriyor. Bu şekilde sosyal ve ekonomik kalkınma sağlanıyor, toplumlar mutlu ve huzurlu olabiliyor. Türkiye gibi her "Milli Dava"nın aynı zamanda "Uluslararası Sorun" olduğu ülkeler için, global gerçeklere uyum, hayati önem taşımaktadır. "Tabanımı tatmin edeceğim" veya "Altımı tutamıyorum" benzeri gerekçelerle Türkiye'yi dünya konjonktürünün dışına çıkaracak her türlü demeç, girişim ve politika, ülkenin ve toplumun huzurunu da, kalkınmasını da olumsuz etkiliyor. Bu coğrafyada politikacılar da, bürokratlar da, askerler de, aydınlar da, medya da "Dünyalı" olmak zorunda. Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu'da "Biz bize benzeriz" diyerek dünya konjonktürünü ıskalayan ülkelerin ve rejimlerin başlarına gelenleri, artık televizyonlarda canlı yayınlardan izleyebiliyoruz. Komplo teorilerine kendimizi kaptırıp hayali düşmanlar üretmek yerine, uluslararası camiada bize düşen görevleri yerine getirip, gerçek dostlar edinmemiz daha doğrudur.. Türkiye'nin bir "3'üncü Dünya" ülkesi olması mümkün değildir. Çünkü artık 3'üncü Dünya da kalmamıştır. Mao'nun Çin'i de, Nehru'nun Hindistan'ı da, Nasır'ın Mısır'ı da "1'inci Dünya" ile ekonomik kaynaşma içindedir. Tito'nun Yugoslavya'sı parçalanmıştır. Bu gerçeklerin ışığında Başbakan Erdoğan'ın İsrail ziyaretini olumlu buluyoruz. Dileriz Amerika ziyareti de başarılı olur. Ve dileriz, ABTürkiye ilişkileri de 17 Aralık öncesindeki olumlu gelişmesini sürdürür. IMF ile stand-by da bu ay imzalanır.
|