| |
|
|
Afrikalı gençler balık halinde neden dans ediyor?..
Ara Güler söyler ikide bir "Şu İstanbul'da en güzel fotoğraf ya güneş doğarken ya da batarken çekilir" der. Gerçekten de doğru bir tespit bu. Daha sonraki saatlerde sanki rengi kayboluyor bu kentin. Matlaşıyor, küfleniyor tüm renkler. Usta böyle söyleyince gel de kulak verme. Zaten aktif foto muhabirliği günlerim çook gerilerde kaldığından neyi ne zaman çekeceğimi kendim kararlaştırıyorum. O zaman da güneşin doğum saatlerinde ver elini İstanbul sokakları.
Hartum-Kumkapı hattı Geçen sabah yine aynısı oldu. Güneş ötelerden yeni yeni yüz vermeye başladığında elde kamera sokak gezmelerindeydim. Boş caddelerde özgürce araba sürüyorum ama şöyle "durayım da çekeyim" diyeceğim kallavi bir görüntü yok henüz. Sonunda gele gele Kumkapı Balıkhali'ne düşüyor yolum. Girip bakayım ne hareketler var orada fotoğraflık. Daha aracı park ederken görüyorum onları. Onlar.. Sonradan konuşup dertleşince Somali'den, Sudan'dan geldiğini anladığım Afrikalı delikanlılar.
Nasıl buldularsa?.. Muhabbetten önce yarım saat kadar fotoğrafladım onları. Çünkü memleketlerinden binlerce mil uzakta, Türkiye'de her nasıl bulup buluşturdularsa burayı bulup, teknelerden pazar yerine.. Oradan da kamyonlara sandık sandık balık taşıyorlar. Yani Afrika'dan gelmiş ve hamallık yapmaktalar Kumkapı Balıkhanesi'nde.
Poşet poşet Biraz sonra fark ediyorum ki içlerindeki o düşsel metronomun tıkır pıkır çalışması vücut dillerini dansçı kılıyor. Her biri yürüyüp sandık taşırken bir yandan da kıvrak mini figürler yapmakta. Ama o ne.. Bu dans edişin başka bir nedeni de varmış, çözüyorum sırrı. Her kımıldayışlarında tıka basa dolu balık kasalarından 3-5 istavrit, izmarit, hamsi dökülüyor yerlere. Ardından gelen birkaç diğer Afrikalı genç eğilip topluyor ve naylon poşetlere dolduruyor o balıkları.
Yaban eller Kimsenin ses ettiği yok, çünkü o düşen balıklar balıkçılık raconunda "göz hakkıyer hakkı" denen balıklar. Yani çok iri kıyım bir balık değilse kimse sormuyor hesabı. Sonra dedim ya oturup dertleşiyoruz o gençlerle. Çoğu başka bir Avrupa ülkesine geçiş için vize bekliyor, imkan arıyor. Bu arada parasız kalıyorlarmış elbette. Günlük nafakayı çıkarmak için hem hamallık yapıyor hem de akşam yemeğinde sofra süsleyecekleri balıkları topluyorlarmış.
Vay bee!.. Yıllar önce balık tutabilmek için Sudan'a, Kızıldeniz'e gidip orada rehin kalan Karadenizli balıkçılar geliyor aklıma. Ta oralara kadar gidip, hepsini bulmuş, konuşmuştum. Sonra da ne yapıp edip kurtarmıştım onları o yaban ellerden. Vay beee!.. Ne garip şey şu hayat dediğimiz. Farklara baaak, benzerliklere baaak, kadere, akla, pratik zekaya bak. Vay bee!..
|