Reel ücretler ve verimlilik
Son dönemin çarpıcı konularından biri de reel ücretler ve verimlilik arasındaki ilişkiler. Verimliliği bir işçinin bir saatte yaptığı üretim olarak tanımlıyoruz. Reel ücretler ise tüketici fiyatları ile deflate edilerek enflasyon etkisinden arındırılıyor. Son üç yılda bu iki göstergeden verimlilik artarken reel ücretlerin düştüğü gözleniyor. Reel ücretlerde 2004 yılında biraz toparlanma gözlense de 2002 yılı düzeyine ancak erişebiliyor. Verimlilik 1990'larda yıllık olarak % 2 dolaylarında artarken son üç yılda % 6 oranlarına erişmiş. Bunun anlamı basit. Son üç yılda çalışan bir kişi, ücretinde bir değişiklik olmamasına karşın daha fazla mal ve hizmet üretmiş. Büyümenin artış nedenlerinden birisi de bu. Grafikten de izleneceği gibi, 1997 yılı baz olarak alırsak, 2001 yılı başında 110 olan verimlilik katsayısı 2004 yılında 150'ye ulaşmış. Reel ücretler ise 2000 yılı sonunda 107 iken 2003 yılının ikinci çeyreğinde 85'e düşmüş, daha sonra toparlanarak 2004 yılı sonunda 93 olarak yılı tamamlamış. Bu tablo ve verilere dayanarak, IMF başta olmak üzere, bazı dış gözlemciler son yıllarda olağan üstü yüksek oranda gerçekleşen verimlilik nedeniyle işsizlikte düşme olmadığını bile dile getirir oluyorlar. Açıklayamadıkları işsizlik oranı gelişmelerini buraya bağlıyorlar.
Veriler doğru mu? Yukarıda da değindim. Bunlar resmi verilerden oluşturulmuş grafikler ve sonuçlar. Oysa işin başka yönleri de var. Bunları dikkate almadan yorum yaptığınızda gerçeklerden uzaklaşıyorsunuz. 1. Kayıt dışı çalışanlar bu veriler arasında yer almıyorlar. Resmi açıklamalara göre 6,9 milyon kişi sosyal güvenlik kurumlarına kayıt yaptırmadan çalışıyor. Ücret alıyor. Üretime katkıda bulunuyor. Ancak kayıtlarda yok. Türkiye'de işgücüne katılma oranlarına baktığınızda durum zaten açık bir biçimde görülüyor. Ocak 2005 itibariyle Türkiye'de nüfusun % 46,7 si çalışıyor görünüyor. Bu oran OECD ülkelerinde % 50-60'larda dolaşıyor. 2. İstihdam üzerindeki vergiler yüksek. Ücret üzerindeki vergi yükü daha önceleri % 30'larda dolaşırken, 2004 yılında % 42,7 sine yükseldi.. Yükün artışı işçi ve işverenleri kayıt dışına itmeye başladı. Asgari ücretten çalışıyor şeklinde göstermeler, kayda hiç sokmayıp açıktan yapılan ödemeler artma eğilimine içine girdi. Sonunda, yapılan ücret ödemeleri düşük, üretim ise yüksek değerlerle verilere yansıdı. Biz de bunu, "verimlilik arttı" diye yanlış bir biçimde yorumlamaya başladık. Gerçeği de aramadık. 3. Komşu ülkelerden gelip sanayi ve hizmetler sektöründe çalışıp kayda girmeyen yabancı işçi sayısını ne yazık ki, bilemiyoruz. Tahminler bir milyon civarında yabancı işçi olduğu yönünde. Çok düşük ücretlere razı olarak çalışan bu grup üretime katkı yaparken istatistiklerde yer almıyor. 4. Bu biçimi ile yapısallaşmış bir işgücü piyasasında, kaç kişinin yeni iş bulduğunu veya işten çıkarıldığını tespit etmek çok güç. Sonuçta, gerçeği yansıtmayan verilerle yapılan yorumlar doğru olmuyor. "İşsizlik sorunumuzu nasıl çözeriz" sorusunun yanıtını da bulmak giderek zorlaşıyor. Önce sağlıklı verileri ortaya koymamız gerekli.
|