Öteki yüzümüz
Özgürlük istemek, özgürlükten bahsetmek, özgürlükçü olduğunu söylemek tarih boyunca hem çok zor, hem çok basitti. Zorluğu, her türlü tahakküm karşısında insanın arayışları, çabaları, uğradığı kıyımlar, çektiği acılar, gelgitler, hayaller ve hayal kırıklıklarıyla, her zaman her günkü hayattaki sillelerle belli zaten. Kolaylığı ise şu: Sadece kendin için, sadece kendine dair, sadece kendi meselelerinle ilgili sınırlı, tanımlı özgürlük talebi. Kolaylığı, bu tür özgürlük taleplerinin öteki yüzünde bir tahakkümcünün, öteki ruhunda bir despotun yatabilmesidir. Çünkü, bu "öteki yüz", herhangi bir anda, herhangi bir meselede "özgürlük "ten dem vurabilirken... 1. Herhangi bir başka anda ve herhangi bir başka meselede tam tersi zaviyeden kendini gösterebilir. Boyun eğerek, eğdirerek. 2. Kendi hayat anlayışının genelde özgürlük ilkeleriyle çatışmasını da, başkalarının özgürlük alanlarını da dert etmeyebilir. 3. Daha beteri, tarihin, toplumsal koşulların belli dönemlerinde, başka tahakküm ve despotizm odaklarıyla, mercileriyle müttefik olabilir, işbirliği yapabilir.
Dipsiz Kuyu'da, iki gün, "üniversitede türban, başörtüsü meselesi" ni samimi bir özgürlük ve haklar, içten bir adalet ve eşitlik inancıyla sesli düşünmeye çalıştım. Daha önce de olduğu gibi. Başka meselelerde de olduğu gibi. Bu zaviyeden mutlu olan çıktı; hoşnutsuz olan da. Arada, kafasının karıştığını yahut bakış açısının değiştiğini söyleyen de. Bir kıymeti varsa eğer, "özgürlük" kavramını telaffuz eden herkesten, hiç olmazsa yukarıdaki üç madde açısından, biraz tarihi, çokça da kendi kişisel hayat öykülerini gözden geçirmelerini rica ederim. Bugüne bakmalarını, bugün özgürlük talep edenlerin yahut bu talepleri temsil ettiklerini söyleyenlerin, dün nerede olduklarına... Ayrıca, tekamül, değişim hep muhtemel ve iyi olsa da... İcraatın ve hayatın her anında, özgürlükler ve hakları birer "ilke" biçiminde ne kadar idrak ettiklerine, ne kadar sindirdiklerine dikkat buyurmalarını temenni ederim.
İnsanlar, topluluklar, siyasi ve toplumsal hareketler elbette her açıdan içten olmadan, her an ilkeli düşünmeden, başkalarının hak ve özgürlüklerini fazla dert etmeden de kendi özgürlük ihtiyaçlarını ve önceliklerini kovalayabilir. Bunu anlamlandırabilir, kavramlaştırabilir, bayraklaştırabilir. Tarihin büyük "özgürlükçü" dönüşümlerinin bile, bir öteki yüzü, tutsak alan, rehin kılan bir öteki ruhu vardır; biliyoruz. Ama bu, özgürlükler ve hakları temel ilke kabul eden birilerinin, bazen "iki arada bir derede" kalsalar da, onları samimi, ilkeli, tutarlı olmaya davet etmelerini engellemez... Birileri engellemeyi becerene kadar tabii!
Bunlar şu yüzden: Birtakım demokratikleşme girişimlerini iktidar olup gerçekleştiren, iktidar olsa da kimi özgürlük taleplerini muktedir olamadığı için gerçekleştiremeyen bugünkü hükümet... Kabineden parti işleyişine, parlamentodan bürokrasiye, tayinlerden kayırmacı ihalelere, işe alımlara yahut kızağa çekmelere, ekonomik-sosyal-bölgesel meselelerden ceza yasalarına kadar... Her an; içten, samimi, ilkeli, adil, özgürlükçü, haklara, emeğe, akla saygılı, demokratik, insani, vicdani bir tutarlılığı temsil ediyor mu? Kökeninden bugüne geçirdiği evrime rağmen, her iktidar mensubu ve yandaşı, "tahakküm" ve "öteki despotik yüz ve ruh" sorununu, "kadın meselesi" de dahil, kendi içinde çözüp aşabilmiş mi? Siz, ya siz?
|