Köprüler yaptırdım...
Kendimizi "köprü" saymak yaygın bir anlayış olageldi. Bununla, aslında herkesin içten inanmadığı çoklu coğrafi, tarihi, kültürel aidiyetlerimizi vurgularken yahut vurgularmış gibi yaparken... Ömer Lütfi Mete' nin dünkü yazısına selamla, "Doğu ile Batı arasında" bir "köprü" sıfatı edinirken... Aslında pratik bir amaç da vardı: O "köprü" den, önce kendimiz, alelacele Batı'ya geçivermek.
Savunduğumuz tez, karşılıklı ticarikültürel alışverişlerin, köprü araç ve insan trafiğinin yanı sıra, Türkiye'nin bir "Batı-Doğu sentezi" nin de merkezi olduğu yönündeydi. "Laik İslam ülkesi... Demokratik İslam ülkesi... İslam dünyasındaki demokrasi" gibi... "Doğu" ya dair bir aidiyetle, "Batı" ya dair rejim ve siyasal sistemin sentezini yapmış olmak yeterli görünüyordu. Zaten fiziken varolan "köprüler" in iki Boğaz yakasına birer Avrupa ve Asya levhası iliştirmek de, "iki yaka" yı, iki kıtayı bir araya getirme iddiasının eşsiz manzarası değil miydi?
Lakin, uzak ve yakın tarih, şöyle paradokslar çıkardı: "Batı ile Doğu sentezi" ne soyunan ülke, kendini çıplak gördü. İki kıtayı, iki kültürel coğrafyayı birleştirmenin büyük adayı, kendi içindeki sentezinde, kendi içindeki köprülerde ve köprü ayaklarında sorunlar yaşıyordu. Bizzat burada, kendi coğrafi ve manevi "Doğu" larından korkan bir "Batı" lar ile... Bizzat burada, kendi coğrafi ve manevi "Batı" larından ürken bir "Doğu" lar mevcuttu. Burada Batılı olmak isterken Doğu'sundan nefret eden Batı da... Batılı olmak isterken kendi Batı'sından nefret eden Doğu da... Batılı olmuşken Batılı olmanın gereklerinden, Batılı olmak isteyen Doğu'dan nefret eden Batı da... Ne olduğunu ve ne olmak istediğini şaşıran da vardı!
Kültürel, ekonomik, dini ve etnik zaviyelerden, köprü zayıflamış, sentezin problemleri ortaya çıkmıştı. "Kıtalararası köprü" ye talip olurken; mahalleler, şehirler, bölgeler, insanlar arası köprülerimiz sallanıyordu. Buna, "büyük köprü" de, Batı'nın bize Doğulu muamelesiyle Batılılaştırma zorlaması... Bizim, kendimizi Batılı sayarak, kendi içimizi Doğulu gibi yaşama inadımız da eklendi. Başka ne eklendi? Coğrafi ve manevi olarak en Doğulu sayılanlarımızın, Batılı kurumlara eklemlenmeyi şu sıra en çok isteyenler olması ile... Kültürel ve kurumsal olarak Batılı sayılanların bir bölümünün, Batı'ya eklemlenmeye şu sıra en çok karşı çıkanlar olması gibi bir manzara. Batılı bir dille, Batılılaşma isteyen Doğulular horlanıyor... Doğulu bir dille, Batılılaşma savunuluyordu artık.
"Köprü", Batı'dan; dini, milli, kültürel, ekonomik, tarihi farklılık gözlüklerini çıkarıp daha adil, daha kapsayıcı, daha eşitlikçi ve demokratik davranmasını beklerken... Batı'nın çok şişindiği "demokratik kültür" ün ve çoğulculuğun hakiki ilkeleri de gerçekte bunlar olması gerekirken... Kendi içinde, "karşı yakalar" ı bir arada tutacak, karşılıklı korku ve endişeleri giderecek "köprüler" i inşa veya takviye etmeyi beceremiyordu bir türlü. "En adil sentez" olabilecek hakkaniyetli bir demokrasi ufkunun birleştiriciliği yerine, kağıt üstünde demokratikleşme umudunun dahi katalizör olduğu bir tuhaf "köprü"!
|