Değer mi hiç?
Aydın Güven Gürkan, 12 Eylül sonrası Türk siyasetinin en farklı yüzlerindendi. Farklılığı; siyaset dünyasının alışılmış kalıplarının ve "klişe" lerinin dışında bir "duruş" sergilemesinden kaynaklanıyordu. Özünde bir bilim adamıydı ve siyasetin en karmaşık ve en kaotik günlerinde bile bilim adamı tavrından asla uzaklaşmıyordu. Söylem ve eylemlerini bilimin terazisinde tartmadan asla "meydan"a çıkarmıyordu. Meydan sözcüğü "lafın gelişi" değil. Katıldığı sayısız "Siyaset Meydanı" nda, klasik politikacıların ve politikaya özenenlerin "ağzına ilk geleni söyleme" alışkanlığının tersine; sonucunu hesaplamadan asla "top"a girmiyordu. Ama bütün bunların ötesinde onun herkes tarafından kabul edilen asıl üstünlüğü; artık unutulan "İstanbul Beyefendiliği" nden asla ödün vermeyen kişiliğiydi. Karşısındaki herkese, ama herkese; her daim kibar, saygılı ve olabildiğince "sevgi" dolu davranmasıydı. "Olabildiğince" çekincesi, elbette onun sevgi "haset" i olmasından değil; muhatap olan herkesin o "sevgi" yi hak edip etmemesiyle ilgili soru işaretlerinden kaynaklanıyordu. 12 Eylül sonrasının "yasaklı" siyaset ortamında demokrasiye vurmuş bir "piyango" gibiydi kısacası. "Olumsuz" bir dönemin karmaşası içinde; geleceğin "aydın" lığına dair şaşırtıcı ve beklenmedik ölçüde "olumlu" bir sinyaldi. Karanlıkta bir "aydın" latma fişeği ya da... Bir başka şaşırtıcı gelişme daha oldu: Çoğunluğu "taşra" kökenli olan "politika fotoğrafı" nın içine sokulan "çelebi bir bilim adamı" figürü, belli ölçüde halk desteği de buldu. Lakin... Burası Türkiye'ydi... Ne alışkanlıklar kolay değişiyor, ne sistem kendi içine "oyunun kuralları" dışındakileri kabul ediyordu. Durum "normal" leştikçe, siyaset de kendi "normal" mecrasına giriyordu. Sonunda "normal" siyasetçilerimize kavuşuyorduk işte... Şükürler(!) olsun!..
Aslında Gürkan'ın kendi "politika yolculuğu" ndan yola çıkarak, yakın dönem Türk siyasetinin "analiz" ini yapmak gibi bir iddiamız ve amacımız yok. Lakin, o yolculuğun seyrine bakarak, herkes kendi hayat "seyr-ü sefer" inde şu sorunun cevabını da vermek zorunda: Değer mi hiç? Ne siyasette, ne başka alanında hayatın; çeyrek ömürlük bile "kıymet-i harbiyesi" olmayan zaferlerin ve yenilgilerin peşinde, heder etmeye değer mi bize bahşedilmiş "dar" vakitleri... Ki "o" vakitler bu kadar azken! Dün telefonda konuşurken "Senin işin de siyaset gibi stresli...Sizin 'dünya' da öyle... Ama göreceksin ki değmez!" dedi Aydın hoca... "Göreceksin değil, çoktan gördük hocam" dedim, "çoktaan..." Genç bir meslektaşıma da söyledik işte, geçen hafta bizimle yaptığı röportajda... Belli ki "başka" yanıtlar almayı çok istiyordu "bu dünya" da olup bitenlere dair... "Hayat bütün bunları dert edecek kadar uzun değil!" diye kestirip attık. O sırada İstanbul'da erguvanlar açıyordu. Ve çok şükür bu sene de gördük işte eflatun salkımları... Gördük değil mi hocam, gerisi "laf-ı güzaf!"
|