Göçe "sözleşmeli" freni
Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök, önceki gün Harp Akademileri'nde, köyden kente göç sorununa değinerek şunları söyledi: "Devlet İstatistik Enstitüsü'nün 2000 yılı verilerine göre; ülke nüfusunun yaklaşık üçte biri (%29), yani 19 milyondan fazla vatandaşımız doğduğu ilden başka bir ilde yaşamaktadır..." Org. Özkök, göç edenlerin bir bölümünün, toplumun bütünüyle entegre olmak yerine, kendi etnik ve mezhepsel kimliklerini öne çıkarmakta olduklarının altını çizdi. Genelkurmay Başkanı Org. Özkök, şu tespitte de bulundu: "Şehre yeni göç eden nesil ulaştığı yeni imkanlardan mutlu olurken, sonraki nesiller bulundukları şehirlerdeki varoşmerkez mukayesesi ile gelir dağılımını sorgulamakta ve mutsuz genç nesil olarak, iç tehdit unsurları açısından istismar edilebilecek bir potansiyel alan oluşturmaktadır..." Kent çevrelerindeki varoşlarda, radikal dinci akımların ve terörün, kendisine kaynakça yaptığı bu tehlikenin önüne nasıl geçilecek? Göç nasıl önlenecek? Konu, hafta başında yapılan Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK) da birinci gündem maddesiydi. Jandarma Genel Komutanlığı'nın yaptığı çalışmaya göre; Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde yaşanan göç ciddi boyutlara ulaştı. Hatta, hemen önlem alınmazsa bunun önüne geçilmesi de yakın gelecekte daha zorlaşacak.
Kent vizesi yok MGK'da da görüşüldüğü gibi, hükümet göçün önüne geçebilmek için birinci öncelik olarak bölgedeki yatırımların canlandırılmasını öngörüyor. Ancak bunun uzun vadeli bir önlem olduğu kabul gören bir gerçek. Büyük kentlere, örneğin İstanbul'a vize ile girilmesi konusuna gelince... Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, "bu konuda belirli önlemler alınmalı" yönündeki sözü yanlış anlaşılmış. Özetle, Başbakan Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde dile getirdiği, "vize" uygulaması görüşünü bugün taşımıyor. Bunun yerine AB ülkelerindeki gibi büyük şehirlerde yaşamanın bir bedeli olması, kent vergisi uygulamasının getirilmesi gerektiğine inanıyor. Kısa vadeli önlemlere gelince.. MGK'da da tespit edildiği gibi, bunun başında göç veren yerlerde öncelikli kamu hizmetlerinin yeterince yerine getirilememesi geliyor. Doktor, ebe, öğretmen gibi kadrolara atananların, rapor alarak veya başka gerekçeler öne sürerek, görev yerlerine gitmemeleri kamu hizmetinin aksamasındaki en önemli etken olarak görülüyor. Yani yok olan ara kadrolar beraberinde göçü de getiriyor.
İki kat maaş Bunun önüne geçilmesi için de MGK'da ortaya konulan formül bulunmuş.. Sağlık Bakanlığı'nın az gelişmiş bölgelere gidecek doktorlar için öngördüğü uygulama, öğretmenler ve diğer kamu görevlileri için de geçerli olacak. Örneğin, bir öğretmen mahrumiyet bölgesine atandığında, kurumu kendisiyle ayrı bir sözleşme de imzalayacak. Teşvik şeklinde daha fazla maaş anlamına gelen sözleşmeyi imzalayan kamu görevlileri, bölgesine göre iki kat kadar fazla maaş alma hakkına kavuşacak. Görev yerine gitmediği veya işini aksattığı takdirde, kurumu sözleşmesini feshetme hakkına sahip olacak. İsteyen kamu görevlisi, sözleşmesi bittiğinde kurumu ile yeniden sözleşme imzalayabilecek. Yeni sözleşme imzalanmadığı takdirde de teşvik priminden faydalanamayacak, normal memurluğunu sürdürecek. Doktor, ebe, öğretmen, mal müdürü gibi ara kadroların azgelişmiş bölgelerde uzun süre kalmaları sağlanacak. Hatta doktorların, döner sermayeden aldıkları pay büyük kentlerin çok üstünde tutulacak. Bu sayede, olanaksızlıkları öne sürerek, ilçesindeki yaşam standardından daha düşük bir hayatı kentte sürdürmek zorunda kalma gerekçesi de ortadan kaldırılacak. Uygulamanın bir an önce başlaması öngörülüyor. Hatta Başbakanlık'ta yapılan personel reformu çalışması da bu sistemi daha da genişletmeyi hedefliyor. Bazı pilot uygulamalara bakıldığında, sözleşmeli memur freninin göçü tam durdurmasa da yavaşlatacağı görülüyor.
|