Artık nasıl bakarsan
Bu ülkede "gelir dağılımı" ndan hoşnut olanların makul gördüğü "küresel düzen" in kurumu, Dünya Bankası bile diyor ki, "Sizde adaletsizlik anormal." Hayır, diyenler var: "Gelir dağılımı bozulsa bile, üsttekiler zenginleşirken, alttakilerin de geliri artıyor".
Bir ülkeye bakarken kabaca üç zaviye seçebilirsiniz: 1. Zenginlik göstergelerine bakarsınız. 2. Ortalamayı dikkate alırsınız. 3. Yoksulluk düzeyine kafayı takarsınız. Türkiye'de birinci zaviye açısından, baktığınızda, sadece onları görmek istediğinizde, emsallerine taş çıkaran "zenginlik göstergeleri" elbet mevcut. Kimileri, bu görüntülerin artışını, çoğalışını bile başlı başına "ülkenin gelişmesi" sayabilir. "Yansıtıcı" olarak medya, üst düzey aktörlerinin de benzer yaşam tarzları olmasıyla, ülkeyi bu görüntüden ve mensuplarından ibaret sayabilir. "Yaşam tarzımız" hayata bakışımızı, öncelik sıralarımızı, nelerle gurur duyup neleri görmezden geleceğimizi de belirleyebilir.
Ancak, iş "ortalama" ya gelince; Yan yana koyar, insanlardan arındırılmış, herkesi "eşit gelirli" kabul eden rakama ulaşırsınız. O rakamla, "hep gelişmekte olan ülke" Türkiye, ekonomisinin hacmine rağmen, "dünyanın en yoksullarından biri" gibi değilse bile, "yoksul yoksul" sırıtır. Bu ortalamanın nasıl çıktığını anlamak için, özellikle en varlıklıların, en çok kazanan ve harcayanların yapabileceği basit bir hesap var: Kendi gelirlerini hane halkı sayısına bölüp hanelerindeki kişi başına geliri bulmak... Sonra onu, Türkiye'deki ortalama kişi başına gelirin karşısına koymak... "Kendi kişi başına gelirleri" nin o ortalamaya kadar çekilebilmesi için, kaç kişinin, ortalamanın ne kadar altında bir gelirle, harcamayla yaşamaya çalıştığını en azından tasavvur etmek. Diyelim ki, kişi başına ortalama gelir 5 bin dolar. "Kendi kişi başına geliri" yılda 100 bin dolar olan birisine, yıllık geliri 2 bin 500 dolar olan 40 kişi tekabül eder mesela. Bir kişinin 100 bini ile 40 kişi çarpı 2 bin 500, toplam geliri 200 bin yapar; 41'e böler 5 bini yakalarsınız. Eğer o kişinin geliri 100 değil, 200 binse; ortalamayı bulmak için 82 kişi gerekir, vesaire.
Lakin, asgari ücretin, yani bir "çalışma bedeli" nin dahi yılda 3 bin dolar kadar olduğu, bunun bazen hanede ikiye, bazen üçe, dörde bölündüğü ülkede... Tersten bir hesap, tek bir yüksek gelirliyi, çok daha fazla sayıda az gelirliye bedel hale getirir. O yüzden, isterseniz, dönüp o yoksulluğa bakarsınız. Her yıl 10 milyon ilkokul çocuğundan en fazla 30-40 bin "mutlu ve yeri garanti üniversiteli" yaratan, milyonlarca çocuğu mesleksiz, geleceksiz bırakan eğitim sistemine... Binlerce çocuğu hiç doktor göremeden öldüren, yetersiz beslenmelerle hayatın gerisine atan, öylesine büyüten sağlık sistemine. Ekonomi hızla büyürken bile 70 milyonluk ülkenin büyüklüğüne orantılı biçimde kıpırdamayan piyasalara. Bankalardaki tasarrufların büyük diliminin kaç kişiye ait olduğuna. Kitap, gazete okuryazarlığına. Et, süt, balık tüketimine. İşsizlik, umutsuzluk ve geleceksizliğin kaynattığı şiddet, nefret eğilimlerine. Kendisinin nasıl zenginleştiğine bakarak ülkenin topyekun zenginleştiğini sanmak da bir yoldur... Bunun iyi bir yol olmadığını düşünmek de!
|