Sivil akıl nerede?
Genelkurmay Başkanı Özkök'ün Harp Akademileri Komutanlığı'nda yaptığı 'Yıllık Değerlendirme Konuşması'nı bir hayli düşündükten sonra konu edinip tartışmaya karar verdim. Tereddüt etmemin ana sebebi, TSK'yı hem de zirvesinden eleştirmenin bir yurtsever olarak yüreğimi burkmasıdır. Konuşmanın televizyon ekranlarından canlı olarak yayınlanması, tartışmayı zorunluluk haline getirmiştir. Zira demokrasilerde sivil yönetimin yapması gereken değerlendirmeleri en yüksek rütbeli askerin ağzından naklen yayınla yansıtmak hiç de olağan bir durum değildir. Açıkçası böyle bir naklen yayın Türkiye'de medyanın sivilleşebilmesi için kırk fırın ekmek daha yemekliğimiz gerektiğini ortaya koymaktadır. Her uygar toplumun önce medyası demokrasiyi içine sindirirken bizdeki ortalama gazeteci kafası askerlerden çok daha sivil değil. Türkiye'de her an 'olağandışı' bir durum yaşanabileceği havasını doğuran medyadır. Askerin bundan pek rahatsızlık duymadığı da bellidir. Madalyonun bir de öteki yüzü var: Sayın Özkök'ün konuşması esasen sağlıklı işleyen bir demokratik devlette Cumhurbaşkanı veya Başbakan tarafından yapılması gereken bir değerlendirmedir. Ortalama uluslararası ölçütlere göre devlet sayılmayı hak eden her siyasi yapıda, ülkenin iç ve dış güvenliği ile ilgili olarak sistemin bütüncül değerlendirmelerini zaman zaman kamuoyuyla paylaşacak bir makam muhakkak vardır. Şimdi karar verelim: Devlet sayılan edilen Türkiye çarkı içinde sivil zirveler görevini yapmayınca askerin boşluğu doldurmasını kimin ayıbı olarak görmek durumundayız? Ortada apaçık bir ' durumdan vazife çıkarma' örneği var. Devlet katmanlarında ve aydınlar arasında yaygın farklı görüşlerin mukayeseli biçimde tartışıldığı süreçlerden geçmemiş bir değerlendirme yalnızca teknik bir tahlil denemesinden ibarettir. Oysa bizde sadece askerin stratejik derdi varmış gibi bir hava yerleşik hale geldiği için TSK'nın görüşü, seçilmiş yöneticilerden tamamen bağımsız bir ' derin devlet politikası' şeklinde algılanmaktadır. Ne askerler, ne de siviller bu algılamadan rahatsız. Boşluğu bırakan da, doldurmaya çalışan da koltuğunun hakkını verdiğini düşünüyor. Fakat boşluk dolmuyor. Bu ve benzeri durumdan vazife çıkarma girişimleri, ikide bir ' AB karşıtı çevreler Türkiye'nin hala askerler tarafından yönetildiği izlenimini vermek için çalışıyorlar' diyen Brüksel milliyetçilerini haklı gösteriyor. Sayın Özkök'ün bu son konuşması içeriği itibariyle de şahsen hayal kırıklığı yaşamama yol açtı. Daha önce meramını ' tarifin tarifi' kadar sağlam şekilde, ' efradını cami, ağyarını mani' denecek açıklıkta anlatabilen Özkök bu sefer başarısız bir metinle karşımızdaydı. Hele konuşmanın bir yeri derinlemesine sorunluydu: -Bir kısım çevreler, Türkiye'yi bu projede 'ılımlı İslam modeli bir ülke' olarak tanımlamak istediler. Türkiye'nin nüfusunun yüzde 99'a yakını Müslüman'dır. Ancak Türkiye, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletidir. Türkiye ne İslam devletidir, ne de İslam ülkesidir. Türkiye'yi model olarak göstererek, nüfusunun büyük bir bölümü Müslüman olan ülkelerin kolaylıkla demokratik bir yapıya dönüştürülebileceği sonucunu çıkarmak da, yanıltıcı olabilir. Burada unutulan veya gözden kaçırılan husus, laikliğin Türkiye demokrasisinin gelişmesinde itici güç olmasıdır. Bu metindeki ' Türkiye İslam ülkesi de değildir' yargısını cımbızla çekerek (mefhumu muhalifi ile) eleştiri yapacak değilim. Kanaatimce bu bölümün asıl sıkıntılı yanı, askerin devlet adına imiş gibi görünen değerlendirmesinde Büyük Ortadoğu Projesi'nin sağlıklı şekilde okunmamış olmasıdır. Birkaç kere dile getirdiğim tezimde ısrar ediyorum: Kimsenin Türkiye'yi gerçekten ılımlı bir İslam ülkesi olarak şuraya veya buraya ilham kaynağı ve örnek devlet diye sunmak gibi hakiki bir tasarısı yok. Bu söylemler ya dile getirenlerin gevezeliğinden veya Türkiye'ye yönelik başka tasarıların maskesinden ibarettir. Fakat ister boş söz olsun, ister maskeleyici söylem, her durumda böyle ifadeleri fazla ciddiye almış görünerek kamuoyu önünde cevap yetiştirmeye çalışmak ' küresel çetenin bölgesel oltasına takılmak' gibi görünüyor. Türkiye stratejik konularda askeri akılla sivil aklın işbirliğini gerçekleştirmekte çok gecikti ve halen de gecikiyor.
|