Zor sınav
Geçen gün taksi giderken bakıyorum. Çalı, çırpı, araba lastiği, naylon torba dolu mezberelik arazilerde sanki kendilerini göstermek isterlermiş gibi tertemiz, pırıl pırıl sarı çiçekler açmış yola en yakın kenarda. İncecik boyunlarının üstünde nasıl da dik ve gururlu duruyorlar! Bazı bahçelerde de baharlar açmış, baloya gider gibi süslenmiş püslenmiş beğenilmeyi bekliyorlar. Havaların cilvesiyle adeta kandırılmış olan doğa, onların üzerine hiç beklemedikleri bir şeyi, kar tanelerini serpiştiriyor. Coşkun Kırca'yı yazmalıyım diye düşünüyorum. Sanki açmış bahar çiçeklerinin üzerine şaşkın, onları üşütmek istemeyen kar tanelerinin düştüğü bir günde gelmişlerdi Bige Hanım'la Paris'e, sefarete. Dışişlerinde müzakereciliğiyle, Fransızcaya olan hakimiyeti, çok derin hukuk bilgisi, net ve tavizsiz görüşleri biraz da sertliğiyle ünlü bir diplomat ve bir dönem dışişleri bakanlığı yapmış, herkesin saygı duyduğu bir kişiydi. Birlikte öğle yemeği yedikten sonra sefaretin kütüphane bölümünde oturuyorduk. Bige Hanım valizleri açmak için odalarına çıktı. Sönmez de bir yabancı elçiyle görüşmek için salona geçti. Coşkun Bey karşımda bir taraftan kahvesini yudumlarken, bir taraftan asık bir suratla odayı inceliyordu. İçinden benim Paris Sefiresi'nin eşi olarak bu işe uygun olup olmadığımı düşündüğüne emindim. "Odayı bitirince beni imtihan edebilirsiniz" dedim. İlk defa hakikaten gülümsedi. "Akıllı, matrak ve cesursun, bravo" dedi. "İnanın Coşkun Bey, ben zaten ülkemde sevilen, şımartılan bir insanım. Paris Sefiri'nin eşi olmak benim başımı döndürmüyor. Tersine sorumluluk yüklüyor. Ben de bu kadar bizi kötü tanıyan bir ülkede haksızlığa karşı iyice bilenmiş biri olarak elimden geleni yapmaya çalışıyorum eş olarak. Benim PKK, Kıbrıs veya Ermeni meselesi hakkında kendimce fikirlerim olabilir ama devlet politikası olarak nasıl görülmeli ve savunulmalı diye Sönmez'in iş arkadaşlarından görüşlerini rica ettim." Sonra kendisinden Kanada'da sefirken Asala baskınından nasıl kurtulduğunu dinledim. Ermenilerin iddia ettiği soykırım hakkındaki görüşümü sordu. "Bence ilk olarak soykırım kelimesinin tarifini sorgulamak lazım. Eğer bir ırkı hiç sebepsiz toptan yok etme girişimiyse Osmanlı o tarihte Doğu Anadolu'da Ruslar'a karşı savaşırken Ruslar'la işbirliği yapan Ermenileri Mezapotamya'ya sürerek ordusunun geri hatlarını emniyete almak istemişti. Yani ortada bir savaş ve arkadan vurma durumu var.
KATLİAMIN DİĞER YÜZÜ İkincisi Ermeniler Doğu Anadolu'nun pek çok yerleşim bölgesinde Müslüman halkı keserek, camilere doldurup yakarak katliamlar yaptıklarına göre o bölgede çiçek topluyorlardı da denemez. O zaman Hitler'in soykırımında hiçbir şekilde tehdit oluşturmayan (adeta çiçek toplarken denecek durumdaki) Yahudileri yok etmeye sabun fabrikalarına gönderen düşünce veya homoseksüelleri, çingeneleri ve sakatları da yok ederek üstün bir ırk yaratma zihniyetiyle nasıl bir tutulabilir? Muhakkak Ermeniler çok acı şeyler yaşadılar, karşılıklı olsa da belki daha fazlasını yaşadılar ve bu acı ve intikam duygusu Ermeni diasporasını bir arada tutan zamk oldu. Ama bu 'Soykırım tanımına tamtamına' uyulmuyor. Kamboçya'da neler oldu? İç savaş, deyip geçildi. O zaman Hiroşima'da atılan atom bombasını Ruanda ve Fransa, Amerika ve Kızılderilileri tartışmıyor da bize uygun görüyor bazı ülkeler. Doğru kendi gerçeklerimizi sistemli bir şekilde duyuramadık. Her zaman Türkiye'nin başka öncelikleri oldu. Fakat tersi de olsa bazı ülkelerde medya ve siyasette Ermeni kökenli o kadar etkin kişiler var ki daha baskın çıkıyor sesleri. Sayın Oktay Ekşi'nin dediği gibi maksat üzüm yemek yerine bağcıyı dövmek olunca pek çok ülke konuyu siyasi olarak almakta ve Türkiye'yi günah keçisi olarak görmekte. Bence böyle bir durumda haklı veya haksız olmanın bir önemi kalmıyor ki! İşlerin böyle yürüdüğünü altı sene önce Coşkun Bey yalnız "haklılık yetmez, etkin olmak için taktik uygulamak gerekir. Yoksa herkes çıkarına göre hareket eder" gibi başka kelimelerle anlatmıştı. Eski Başbakan Raymond Barre'ın yemeğinde ikram ettiğimiz zeytinyağlı enginar, fırında 12 saatte pişen kuzu budu, yanında bademli, fıstıklı kızarmış tel kadayıfı içinde pilav, karamela soslu krokanlı su muhallebisinin tadını ve takdimini beğenince sınavı geçer gibi oldum. Ayrıca ilişkiler yemek etrafında şekillendiği için çok önemliydi onun için. Daha sonraki gelişlerinde çok ahbap olduk. Kendisi ünlü lokantalarda adı kayıtlı olan tanınmış bir gurmeydi.
BÜYÜK BİR KAYIP Ünlü şef Guy Savoy'un lokantasında kendisine gösterilen saygı (şefin bizzat gelerek detayları anlatması, bir sürü şeyi tatırması) ve ikramı bizzat tadıp yaşamıştık. Doğallığını, neşesini çok sevdiğim Bige Hanım'la ne güzel bir çifttiler! Çok önemli bir diplomat ve siyaset adamını kaybettik. Bunu vurgulamak için kişiliğini ve anıları sizinle paylaşmak istedim. Ben bunları düşünürken devamlı trafik yoğunluğuna söylenen şoför bir ara dikiz aynasından bana bakıp "Siz Filiz Akın değilsiniz değil mi" deyince "Yok değilim" deyiverdim. O da "Yok zaten olamaz. O sizden daha yaşlı" diye yapıştırdı. Güleyim mi ağlayayım mı bilemedim ama yeni Filiz Akın adına 6 liralık yere 10 lira verip uzaklaştım.
|