Hıncal ağabey nefesimizi kesiyor
Hangi kadın otomobil yolculuğunda kocasıyla kavga etmez ki? Peki ya kaç adam kaybolunca yol sorar?
Kadınla adam yola çıkıyorlar. Yakın bir arkadaşlarının cenazesine gidiyorlar. Adam durmadan söyleniyor. "Haritayı aldın mı?" Kadının aklı fikri oğlunda. Acaba geliniyle tekrar bir araya gelme şansları var mı? "İnanamazsın" diyor, "bu sabah radyodaki programa telefon edip sevmediği biriyle evleneceğini söyleyen bizim (eski) gelindi. Hayatında tek bir kişiye aşık olduğunu da söyledi. Yani bizim oğlana. Duyuyor musun?" Adam yola bakıyor, tabelaları bir görünüp bir kayboluyor. "Harita" diyor adam "Haritaya ihtiyacım var, aldın mı? Hani masanın üzerinde duruyordu." Kadın bir taraftan çantasının içini karıştırıyor bir taraftan da söyleniyor. "Torunumuzu da göremez olduk. Acaba dönüşte onlara da uğrasak mı? Ne dersin iyi fikir değil mi?" Hava sıcak, adam yoldaki tabelalara umutsuzca bakarak kısık bir sesle "Harita" diyor, "haritayı verir misin?" Kadın çantasını karıştırmayı bırakarak "Yok" diyor, "haritayı almamışım, halbuki masanın üzerindeydi. Yolda birine sorarız. Ne dersin dönüşte geline uğrayalım mı? Belki onu ikna eder ve yemeğe getiririz. Bizim oğlan da gelir." Adam "Kaybolacağız zaten" diyor, "cenazeye yetişemeyeceğiz." Kadın "Hava da çok sıcak" diye cevap veriyor. "Bir yerde durup bir şeyler içelim, ayrıca bir şeyler de yemem gerek. Fazla bir şey değil aslında biliyorsun diyetteyim." Adam susuyor, kadın susuyor.
*** Anne Tyler'ın "Soluk Alma Dersleri" isimli kitabını okuyorum. Kitap Pulitzer kazanmış. Her sayfada "Acaba ne olacak?" diye bekliyorum. Olmuyor bir şey. Öylesine sahici öylesine hayattan ki olayın kendisi orada zaten. Ayrıca bir kurguya gerek yok. Bir adam, bir kadın ve bir hayat... Ötesi var mı? Önce kadının tarafını tutuyorum. "Sıkılmış işte" diyorum, öyle sıkılmış ki... Bir kere adam kadının ruhuna hitap etmiyor. Kadın aslında güneş gibi doğmuş adamın hayatına. Hem de ne güneş. Kadın adamla kavga ediyor yol boyunca. Her kavgada tanışma hikayeleri aklına geliyor. Başkasıyla beraberken kocasına nasıl tutulduğunu hatırlıyor belli belirsiz. Gülümsüyor. Onu nasıl çekip aldığını, ailesinden kurtarıp huzura kavuşturduğunu düşünüyor. Kadın bir ara sinirlenip arabadan iniyor. Biraz önce yemek yedikleri yere doğru yürüyor. "Diyetteyim ama bir porsiyon patates kızartması yiyebilirim" diye düşünüyor tozlu yolda. Gülümsüyorum. Hangi kadın diyet yapmaz ki? Hangi kadın otomobil yolculuğunda kocasıyla kavga etmez ki? Yoksa siz hiç otobanın ortasında kapıyı çarpıp inmediniz mi? Daha olmadı mı? Olur canım. Hangi kadın haritayı unutmaz? Hangi adam yol sorar ki? Hiç karınızın ya da kocanızın soluk almasını engellediniz mi?
*** Sahtekarlık yok ama. İçten cevap vereceksiniz. Kitabın sonuna doğru adama acımaya başlıyorum. Kadın öylesine mükemmel öylesine iyi niyetli ki adamı boğuyor. Kıskançlık mı yapıyor? Yoo. Dırdır mı ediyor? Hayır. Peki nasıl boğuyor onu? Sadece soluk almasına izin vermiyor. "Ara sıra hayattan bir 'Off' almak lazım dedi, geçenlerde bir arkadaşım." O ne demek ki? "Yani şöyle durup bir 'Ne yapıyorum?' diye kendi kendine bakmak lazım. Günlük işleri, görevlerini, sorumluluk duyduğun insanları, alışkanlıklarını, hemen her şeyi bir kenara bırakıp sadece o gün ne istiyorsan onu yapmalısın." Ee ne olacak? "Soluk alacaksın canım." Bazen ne oluyor biliyor musunuz? İnsan elinde tuttuğu hayatın değerini bilmiyor. "Boğuluyorum" diyor şımarıkça. "Adam ruhuma hitap etmiyor." Ya o kadın? "O kadın evlendiğim kadın değil ki artık." Kadın kendisine bir porsiyon kızarmış patates ısmarlarken adam "Bana da söyle" diyor, "oturup yiyelim." Bir süre sonra tekrar yola koyuluyorlar. Adam harita peşinde kadın gelininin. Kitabın sonlarına doğru adama acımayı da bırakıyorum. Yanılmışım işte birbirlerinin soluk almasını engellemiyorlar. Birbirlerine soluk veriyorlar. İnanın. Bütün tekdüzeliğe rağmen her şeyi paylaşıyorlar. Basit ama özel bir hayatı yaşıyorlar, iki kişilik. Soluk alıp veriyorlar yolda.
*** "Paylaşmak lazım" diyor Hıncal ağabey, "Dünyanın en güzel ülkelerine git yalnız ne olacak ki? İstanbul'un en leziz yemeklerini tat, tek başına keyfi var mı?" Gazetedeki odasında sohbet ediyoruz. "Ne oluyor peki size?" diyorum. "Bana sabahları 'Günaydın' deyişiniz bile değişti." Cevap vermiyor. Gülüyor. O bildiğiniz kahkahasından değil, inanın. Farklı gülüyor. Gözlerinin içi gülüyor. Vücudunun her hücresi "Mutluyum" diyor. "Mutluyum çünkü sonunda yaşadığım güzellikleri paylaşıyorum." Tiyatroya, sinemaya gidiyor ama bu sefer farklı. Bu sefer, çıkışta filmi uzun uzun tartışabileceği biri var yanında. Geceleri geziyor, öyle erken yatmak yok artık. Önce yemeğe sonra bara. "Tadını unutmuştum içkinin, şimdi keyif yapıyorum" diyor. Hıncal ağabey uzun zamandır alamadığı soluğu alıyor. Öylesine derin bir soluk ki.... Hepimizin nefesini kesiyor.
|