Ne diyorsun şair?
Diyorsun ki: "Büyük çaresizlikle özlediğin, 15 gündür bir an bile düşünmeden edemediğin o kadını yeniden görmek neredeyse hayal kırıklığına uğrattı seni." Özlenen hangi kadın hayal kırıklığı yaratmaz ki? Bir düşün, on altı yaşının sevgisiyle sevgilini? Yüreğin nasıl da titrerdi? Çobanyıldızı gökyüzünün kandilini yakar yakmaz, evinin karşısında nöbet tutardın, ne zaman pencerenin tül perdesine gölgesi vuracak diye. Diyorsun ki: "O kadın gerçekte senin düşlediğin kadından başka, daha somut, daha güç ele geçen bir varlıktır." Elbette, kimin itirazı var buna. Sevdasını kulağına küpe, boynuna kolye yapan hangi kadın kolay elde edilebilmiş dünyada? O kadını elde etmek için bunca zaman ardından koşar mıydım? Onun suretinin, benim karasevdamın güzelliğinin nedeni de o sevginin ve sevgilinin güç elde edilmesi değil midir? Diyorsun ki: "Kadınların köklü bir kayıtsızlıkları vardır şiire karşı. Bu bakımdan 'eylemci' insanlara benzerler - bütün kadınlar 'eylemci'dir aslında-. Gençken, kurnazca bir nedenle, şiire ilgi duyarmış gibi görünürler: Şiir, kadınların gerçek saydıkları her şeyin kökünde yatan bir coşkunluktan doğar. Kadınlar, toy oldukları zaman bile, hayatla karşı karşıya geldikleri zaman içlerinde uyanan o gerçek duyguyla başka bir duyguyu hiçbir zaman birbirine karıştırmazlar." Doğrudur. Ama şiir de bir duygu karmaşasından başka nedir ki? Kadınların, şiire kayıtsızlıkları şiir kadar güzel olmalarından mı kaynaklanmaktadır acaba? Kadınların gençken, -ben yaşlandıklarını kabul etmiyorum-, şiire ilgi duymaları kurnazlıklarından değil, gençliklerinden olsa gerek. Çünkü şiir de kadınlar kadar gençtir ve kadınlar da şiir kadar genç... Diyorsun ki: "Büyük aşıklar her zaman mutsuz olacaklardır. Onlar için aşk büyük önem taşır, sevdikleri kadından gösterdikleri yoğunlukta bir ilgi beklerler; öyle olmazsa, kendilerini aldatılmış hissederler." Seveyim, o da sevsin beni, aldatılmaya razıyım. Aşk, zaten mutsuzluk değil midir? Diyorsun ki: "Bir kadın bir erkeğin kendisini gece-gündüz düşünmesinden hoşlanmaz, çünkü o her an erkeği düşünmemektedir." Sevda ile karasevdanın güzelliği de burada değil midir? Diyorsun ki: "Yıllar geçtikçe aşkın daha az korkunç bir nitelik kazandığı doğru değildir. Bilinen acılara (kıskançlık, şiddetli istek vb.) zamanın geri gelmemecesine geçip gidişi korkusu da eklenir." İstersen buna ölüm korkusunu da ekle... Diyorsun ki: "Yalnız bilmediğimiz şeylerden vazgeçeriz. Gençlerin, yaşlı insanlardan daha az bencil olmaları bu yüzdendir." Çok doğru söylüyorsun şair... Aşkı ve sevdayı bilebilseydik kadar kolay vazgeçebilir miydik? Bak, nasıl yaşlanmaya direniyorsam, sevdadan ve karasevdadan kurtulmamaya da bu yüzden direniyorum işte... Bırak şiir yazmayı, okumayı dahi bırakabilirdim. Kadınları hep sevdim ve seveceğim de... Özlemleri yüreğime hasretin kilidini vursa da...
|