|
|
|
|
|
|
Film gibi bir kaçış
Hitler'den kaçarak Türkiye'ye sığınan Musevi bilimadamı Ord. Prof. Dr. Alfred Heilbronn ile ilk kadın akademisyenlerimizden Mehpare Başarman'ın oğlu Kurt Lütfü... Hayatı bir filmden farksız.
Nazilerle başlayan film gibi yaşam
Soykırımdan kaçarak Türkiye'ye sığınan Musevi bilimadamıyla Türk kadın akademisyenin oğlu, psikolog Kurt Lütfü Leopold Heilbronn kısa bir süreliğine İstanbul'da. O da babası gibi tam bir Türkiye aşığı.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Hitler rejiminden kaçarak Türkiye'ye sığınan Musevi mültecilerin pasaportlarında "Heimatlos (vatansız)" yazıyordu. 1933-1945 yılları arasında binden fazla Alman, İstanbul Boğazı kıyılarına sığınmış, halen bugün bile görülen izler bırakmıştı. Hitler soykırımından kaçarak İstanbul'a sığınan ve İstanbul Üniversitesi'nde botanik biliminin temellerini atan Musevi bir bilimadamı ile Atatürk yıllarının Türkiyesi'ndeki ilk kadın akademisyenlerden birinin oğlu olarak dünyaya geldi Kurt Lütfü Leopold Heilbronn... Uzun isminin altında, dramatik bir sürgünün ardından iki ülke topraklarına sinen sevgi dolu bir hikaye yatıyor. Kurt Heilbronn, küçük yaşta Almanya'ya gitti, orada psikoloji okudu. Babası gibi bir Türk'le evlendi. Heilbronn, şimdi Almanya hükümeti tarafından desteklenen ve ülkedeki göçmenler için psikoterapi hizmeti veren Frankfurt'taki Internationales Familienzentrum'da (Uluslararası Aile Danışma Merkezi) Psikiyatri bölümünün yöneticiliğini yapıyor ve çoğunluğu Türk olan göçmen ailelere terapi desteği veriyor. Eşi, bir ilaç firmasında denetmen. 'Türk-Alman-Musevi kültürünü görünmez sırt çantamda taşıdım hep' diyen Psikolog Heilbronn, şu sıralarda ücretsiz iznini de kullanarak 7 aylığına Türkiye'de bulunuyor. Çocuk Akıl Sağlığı ve Rehberliği Derneği'nde (Çare-Der) meslektaşlarıyla tecrübelerini paylaşıyor, aile terapilerine katılıyor.
ATATÜRK SAYESİNDE Hitler'in Museviler'e uyguladığı soykırımdan payını alan Kurt Heilbronn'un babası Ord. Prof. Dr. Alfred Heilbronn, Münster Üniversitesi'ndeki görevinden olur, gestapoların elinden kurtularak Alman eşiyle birlikte İstanbul'a sığınır. 1933'teki Üniversite Reformu'nun ardından Atatürk tarafından İstanbul Üniversitesi'nde göreve getirilir. Fen Fakültesi'nde botanik biliminin temellerini atan Heilbronn, bilimsel çalışmalarıyla adını altın harflerle yazdırır üniversite tarihine. Bu arada üniversiteye bağlı Botanik Enstitüsü'nün de kurulmasını sağlar. Tercümanlığını, kürsüde birlikte çalıştığı asistanı Mehpare Hanım yapmaktadır. Türkçe öğrenene dek bu genç asistan eli kolu olur Heilbronn'un. Doç. Dr. Mehpare Başarman, Atatürk döneminin ilk kadın akademisyenlerindendir. Aynı bölümdeki meslektaşı Adnan Mete ile nişanlıdır. 1946'da Heilbronn'un ilk eşi ölür. Gayrimüslim olduğu için İstanbul'a gömülmesine izin verilmez. Genç asistan Mehpare Hanım burada da hocasının kurtarıcısı olur. Kendi adına Aşiyan'dan mezar yeri satın alır ve hocasının eşinin İstanbul'da defnedilmesini sağlar. O yıllarda askerde olan nişanlısı Adnan Bey de zatürreden ölür ve Bursa'da yaşayan ailesinin isteği üzerine, Mehpare Hanım'a ait olan Aşiyan'daki mezarlığa gömülür. Başarman, yaklaşık bir yıl sonra hocası Prof. Dr. Alfred Heilbrunn'un izdivaç teklifi üzerine tüm tepkilere, aradaki 24 yaşa rağmen 'evet' der. 1951 yılında Kurt Lütfü Leopold dünyaya gelir. Kurt 6 yaşına geldiğinde Prof. Dr. Alfred Heilbronn Türk vatandaşlığını kazanmıştır ancak 72 yaşında olan Heilbronn emekli edilmiştir. Bilimden uzak kalmayı asla içine sindiremeyen bilimadamı, derhal Almanya'ya dönme kararı alır. Oğullarını Münster'de bir yatılı okula gönderir ve Alman hükümetinin tüm haklarını geri vererek ömür boyu öğretim üyeliği hakkı tanımasıyla, kendisi de Almanya'ya yerleşir. Mehpare Hanım ise 1961'deki ihtilalin ardından 147 öğretim üyesiyle birlikte görevine son verilince Almanya'ya gidecektir. Ancak aynı yıl eşini kaybeder. Kocasının vasiyeti 'Oğlumu burada büyüt' olmuştur.
KÖTÜ GÜNLER BİTTİ 1970'lerde Avrupa'da sıcak politik gelişmelerin başladığı sıralarda asi bir genç olarak Türk İşçi Öğrenci Derneği'ne üye olan Kurt Heilbronn, Türklerle olan ilk dirsek temasına bu dernekte başladığını söylüyor: "Göçmen Türkler'e ev, iş, oturma izni gibi konularda yardımcı oluyordum. Derken Avusturya'da bir Türk elçi öldürüldü ve dönemin Türkiye hükümeti, annemle beni olayla ilgili şüpheliler listesine aldı. Hatta Türkiye'nin 10 tehlikeli Türk'ü olarak gazetelerde resimlerimiz yayımlandı. Alparslan Türkeş, annemle benim vatandaşlıktan çıkarılmamız için meclise önerge sundu. Sonra aklandık tabii..." Psikoloji eğitimi alan Kurt Heilbronn, "Kendimi tanımak için klinik psikoloji okumaya ihtiyaç duymuştum. Alman mıyım, Türk müyüm, Musevi miyim, bu üç kültür görünmeyen sırt çantam oldu her zaman. 'Sen bize ait değilsin' duygusunu yaşadım hep" diyor.
|
|
|
|
|
|
|
|
|