| |
"Casus belli" var mı, yok mu?
Buyurun... Onca derdimiz yetmezmiş gibi gündemimize bir de "Casus belli", yani "Savaş nedeni" tartışması giriverdi. Meclis Başkanı Arınç tam da Yunanistan Dışişleri Bakanı Petros Molivyatis'in Ankara ziyaretinin arefesinde beklenmedik bir çıkış yaparak, Meclis'in 8 Haziran 1995'te Yunanistan'ın Ege'de karasularını 12 mile çıkarmasını önlemek için aldığı "Casus belli" kararının kaldırılmasını önerdi. "Zaten ortada karar da olmadığını, Meclis'te sadece tüm grup başkanvekillerinin imzasını taşıyan bir bildiri okunduğunu" söyleyen Arınç, çağrısına gerekçe olarak, iki ülke parlamentoları arasında diyalogun 10 yıllık bu karar nedeniyle gelişememesini gösterdi. Hazırlıksız yakalandığı anlaşılan Dışişleri Bakanı Gül hemen Türkiye'nin tavrında değişiklik olmadığını açıkladı, "Böyle büyük sorunlar kolay çözülmüyor" dedi. DYP lideri Ağar gürledi: "Bu, hükümetin AB karşısındaki zafiyetini Meclis'e de taşıma teşebbüsüdür." CHP lideri Baykal daha ihtiyatlı konuştu: "Ege'de yeni bir denge oluşturuluyorsa, bunun Türk yetkililerinin kendi basınına şirinlik yansıtan açıklamalar yapmasıyla değil, ciddi, karşılıklı müzakerelerle gerçekleştirilmesine ihtiyaç var." Bize de tartışmayı hayretle izlemek düştü. Bir de bellekleri tazeleme görevi.
Meclis değil, Demirel Türkiye, Yunanistan'ın Ege'de karasuları sınırını 12 mile çıkarmaya kalkmasını "Casus belli" saymayı Meclis'te 8 Haziran 1995 tarihinde okunan bildiriyle değil, ondan neredeyse 20 yıl önce, 1976 Nisan'ında Bakanlar Kurulu kararıyla aldı. O tarihte Demirel başkanlığındaki Birinci Milliyetçi Cephe Hükümeti vardı işbaşında. Ege'de sular ısınmıştı ve ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, Yunanistan Dışişleri Bakanı Dimitrios Bitsios'a Türkiye'nin karasuları krizinde silaha başvurmasına karşı koyacaklarına ilişkin yazılı güvence vermişti. İşte bunun üstüne 15 Nisan 1976'da Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil, Kissinger'a gönderdiği mektupta, Ege'de 12 mil zorlamasını Türkiye'nin "Casus belli" kabul edeceğini bildirmişti. Mektubun o bölümünü aynen aktaralım: "Şurası açıktır ki, Yunan hükümetinin esas emeli karasularının sınırlarını 12 mile çıkarmak suretiyle bir oldu-bitti yaratmak ve bu suretle, Türkiye üzerinde siyasi bir zafer kazanmaktır. Böyle bir hareket Ege Denizi'ni Yunan gölü haline getirebilecek ve netice itibariyle, Türkiye'nin bu denizdeki tabii ve yerleşmiş ananevi haklarını fiilen ortadan kaldıracaktır. Bu durum Türkiye'ye böyle bir gelişmeyi harp sebebi olarak telakki etmekten gayrı bir opsiyon imkânı bırakmayacaktır. " İnanmayan o tarihte Dışişleri Genel Sekreteri olan CHP İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ'a sorsun.
Madrid kararı oldu? Bitmedi. NATO'nun 1997 Temmuz'undaki Madrid zirvesinde dönemin Cumhurbaşkanı Demirel, Türkiye'nin Yunanistan'a yönelik savaş tehdidini kaldırdığını açıkladı. Yani 1976'da Başbakan olarak koyduğu "Casus belli"yi, 21 yıl sonra Cumhurbaşkanı olarak geri çekmiş oldu. İşte bu gelişmeden sonra Türkiye ile Yunanistan "Birbirlerinin hayati çıkarlarına saygılı olacaklarına ve sorunların çözümünde tek yanlı hareket etmeyeceklerine" söz verdiler. Yani Yunanistan tek taraflı kararla karusularının sınırlarını genişletmeyeceğini taahhüt etti, Türkiye de anlaşmazlıkları barışçı yöntemlerle çözeceğini. Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in "Ege'de gerginlik ve çatışma olasılığını ortadan kaldırdığını" duyurduğu bu uzlaşmadan sonra Türk-Yunan diyalogu ve istikşafi görüşmeler başladı. Yine bu uzlaşma sayesinde 1999'daki AB Helsinki Zirvesi'nde Türkiye'ye tam üyelik yolu açıldı. İnanmayan Demirel'e ve İsmail Cem'e sorsun. Peki şimdi bu tartışma ne demek oluyor?
|