Yeni Soluklar
Şimdiye kadar kendimizi Batı'ya anlatmak için hiç çaba göstermesek de AB sürecinde diplomatik ilişkiler ve kültür hayatında hızlı bir değişim yaşanmaya başladı
Bundan bir süre önce daha 17 Aralık kararı çıkmamışken, "Türkiye'nin AB sürecinde komünikasyon stratejileri yok, bunlar nasıl ve kimler tarafından oluşturulacak" diye bir soru sormuştum. Sorun kendimizi anlatmakta, bu basit gibi görünse de kime nasıl anlatacağız sorusu bir strateji ve yöntem gerektiriyor. İtalyan dostlarımız hep benzer şeyleri söylüyor: "Sizde hala İmparatorluğun etkileri var, mağrursunuz, bizi bilen bilir, bilmeyen kendisi kaybeder havasındasınız ama kayıp sizin" diyorlar. Şimdiye kadar çizdiğimiz profil ne kendimizi anlatmaktan ne de kendimizi tanıtmaktan hoşlanmadığımız şeklinde, eleştiriye tahammülümüz yok. Ancak bir şeyler değişmekte hem de elle dokunulur biçimde. Daha burada birkaç yıl öncesine kadar Türk diplomasisinin bir kısmı için basın biraz kaçınılması ve uzak durulması gereken bir güç olarak görülse de bugün durum farklı. Yaklaşımlar çok kısa bir süre içinde değişime uğradı. Daha önce resmi kurumlar yabancı basın için "Dost basın, düşman basın" klişeleri içinde hareket ederken, bugün "herkesle diyalog içinde olmalıyız, dostlarımızı kendimize yakın tutalım, ama bizi sevmeyenlerle de diyalog içinde olalım" zihniyeti hakim. Bunlar tabii ki önemli gelişmeler. Basına kapanmanın değil, açık olmanın yararlılığı konusunda artık resmi çevreler de ikna olmuş durumda. Eskiden İtalyan ve yabancı gazetecilerin kendi makamları ile ilişkilerini gördükçe yabancıların ve bizimkilerin basına verdiği değer arasındaki uçurum beni hem üzer hem de meslek adına hayıflandırırdı. Neyse ki bu kaygılar artık silinmek üzere. Yabancı basın merkezinde de bu tür sıkıntıları olan gazetecilerin hep Ortadoğu, Latin Amerika, Balkan ülkelerinden olması dikkatimi çekerdi. Neyse ki şu AB rüzgarı ile bu tavırlar da yerini daha farklı bir anlayışa bıraktı. Kültürel ilişkiler için de öyle, hala kısa bir zaman öncesine kadar kültür işleri, diplomatlıkta genç ve tecrübesi az insanlara devredilirken bugün üst düzey diplomatların, büyükelçilerin bizzat ilgilendiği bir konu. Roma'da da bu değişim kuvvetle hissediliyor. Örneğin Roma'ya atanan yeni Büyükelçimiz Uğur Ziyal Beyefendi, kendisi ve elçilik mensupları için İtalyanca ders aldırmaya karar verdi. Şimdiye kadar diplomatlarımızın çoğunluğu tarafından "Ne gerek var, İtalyanca işimize yaramaz" denilen dili artık Roma'ya gelen tüm Türk diplomatları öğrenmek zorunda. Gerçi bunda İtalyanların yabancı dil bilmemeleri de önemli rol oynuyor. Ancak bu bir açılımın sonucu. Aksi takdirde dilini bilmediğiniz bir topluma karışmak ve hele kendinizi anlatmak nasıl mümkün olabilir? Büyükelçilikte her gün 2 saat olarak programlanan dersler sayesinde 3 ay sonra buradaki Türk diplomatlarının temel İtalyancayı kavrayıp konuşmaları kaçınılmaz olacaktır. İlk edindiğimiz izlenimlere göre kültürel faaliyetlerde, turizmde de yeni atılımlarla vites değiştirilecek. Basın da tüm bunları yakından izleyecek. Yeni bir soluk yeni umutları da beraberinde getiriyor.
|