Bunu iyi oku Papila!
Milli maç öncesi Ersun Yanal'a bir yazı yazmıştınız duygusal bir konuşma yapması için. Ersun Hoca'nın futbolcularıyla çok duygusal ve iyi bir konuşma yaptığı anlaşılıyor. Bütün takım müthiş bir hırsla mücadele etti. Savunmada ve kalede bazı hatalar oldu. Ama takımdaki kazanma hırsı her şeyin önüne geçti ve 5 gollü zafer geldi. Pazar günü televizyonda, Çarşamba günü de Sabah'taki yazımda söyledim. İster teşvik versinler ister başka şey. Bu takım kazanmaya oynarsa Gürcistan'ı geçerdi. Nitekim rahatça geçti. Ancak Yunanistan maçı hem teknik hem taktik hem de mental olarak çok ama çok iyi hazırlanılması gereken bir maç. Biliyorum önümüzde şampiyonluk yarışıyla dolu bir 2 ay var. Milli Takım konsantrasyonu dağılacak. Yerini şampiyonluk mücadelesi alacak. Herkes bilmeli ki Yunanistan maçını geçersek bu iş biter.
434 gün sonra Cem Papila, bir Beşiktaş maçına verildi. MHK Başkanı Sabri Çelik ve Atama Komitesi'nin Beşiktaş'la davalı olan üyesi Muhittin Boşat çok uyanıklar. Beşiktaş'ın İstanbul'daki seyircisinin en zor gideceği deplasmanlardan birine, Diyarbakır deplasmanına Cem Papila'yı atıyorlar. Akılları sıra bu verdikleri kararla kendilerini cesur gösterecekler. DiyarbakırBeşiktaş maçı fazla iddiası olmayan kardeşçe geçecek bir maç. Maçın atmosferi de gergin değil. Böylece Papila Efendi sıkıntısız maçı yönetip Beşiktaş camiasıyla barıştırılacak.
Cem Papila'ya öykü Şimdi sana bir anektod anlatacağım Cem Papila. Nasıl istersen öyle yorumla bu öyküyü. Bir babayla oğlu bir çiftlik evinde yaşarlarmış... Çiftlik evinin bahçesinde asırlık bir çınar ve bu çınarın kovuğunda da büyük ve dost bir yılan yaşarmış... Yaşlı adam, yılana her gün bir kase süt verir, yılan da yaşlı adama her gün asırlık çınarın derinliklerinde bulunan altınlardan bir tane getirirmiş... İkisini de hayatta tutan bu ilişki, yıllar yılı böyle sürüp gitmiş... Günün birinde yaşlı adam hastalanmış ve şehre gitmesi gerekmiş... Giderken de oğluna yılanla ilişkisini hatırlatıp, ona her gün bir kase süt vermesini tembih etmiş... Oğlan babasının dediklerini birkaç gün uyguladıktan sonra, fesat fesat düşünmeye başlamış... "Ben aptal mıyım" demiş, "yılanı öldürürüm çınarı keserim dipteki tüm altınları da ele geçiririm..." Ertesi gün bu planı uygulamaya koyulmuş... Bir elinde süt kasesi, bir elinde balta yıllar yılı babasına dost olan yılana yaklaşmış...Sütü vermiş, yılan tam sütü içerken baltayı vurmuş... Durumu son anda fark eden yılan, kenara çekilmiş, çocuğun elini ısırmış ve inen balta da yılanın kuyruğunu kopartmış... Yaşlı adam eve dönmüş... Bir de ne görsün... Oğlunun ölüsü ve yılanın kopan kuyruğu, ağacın yanında öylece duruyorlar... Haykırmış: - "Ey yılan kardeş... Burada neler oldu?.....Benim oğlumu kim öldürdü...Senin kuyruğunu kim kopardı?"...Yılan olanları teke tek anlatmış... Aradan günler geçmiş... Düşünmüş, taşınmış ve oğlunun hatalı olduğuna, yılanın ise kendini korumak için oğlunu öldürmek zorunda kaldığına kanaat getirmiş... Tekrar çınar ağacına yaklaşmış ve üzgün bir şekilde yılana seslenmiş: - Yılan kardeş, tüm suç benim oğlumdaydı... Senin hiçbir günahın yok... O şeytana uydu ve bunu bedelini canıyla ödedi... Gel biz seninle olanları unutalım... Eskisi gibi dost olalım... Ve ben sana sütünü getireyim... Sen de ağacın dibinden bana altınımı getir.." Yılan bir an düşündükten sonra, bilge bir sesle ihtiyara dönüp haykırmış: - Ey insanoğlu artık seninle dost olamayız..., Sende bu evlat acısı, bende bu kuyruk acısı oldukça, biz artık dost kalamayız...
|