Misyonerlik demokratik hak mı?
Batının Osmanlı'yı gözüne kestirdiği yıllarda patlayan ve günümüze kadar gelen misyonerlik faaliyetleri çoklarının sandığı gibi Türk milletini Hıristiyanlaştırma tasarısından ibaret bir kampanya değildir. Ismarlanmış yargılarla fikir beyan etmeyip özgün düşünmeye çalışarak önünü görmek isteyenler şimdi çok daha iyi anlıyorlar ki, AB üyeliği yolunda gerçekleştirilen değişiklikler sayesinde esasen misyonerliği değil, gizli servislerin bu ülkede cirit atmasını meşrulaştırdık. Hoş geçmişte misyonerlik kağıt üzerinde meşru olmasa da fiilen değişen bir şey oluyor muydu?.. Başka pek çok alandaki nice suç gibi bu da takip edilemezlik yüzünden adeta meşru eylem ve davranış halini almıştı. Sözgelimi Denktaş İncirlik'ten emekli çavuşu ajan diye Kıbrıs'tan kovuyor, o da gelip Ankara'nın göbeğinde faaliyetlerine devam ediyordu. Şimdi yaptığımız, elimizle casusluk ruhsatı hazırlayıp yabancı fitne mimarlarının eline vermektir. Şu dakika itibariyle misyonerlik görüntüsü altında Türkiye'den ajan devşirme kampanyasının hangi boyutlara vardığını sağlıklı biçimde ölçmeye yarayacak verileri edinebilmek neredeyse imkansız gibi. Misyonerlik sivil bir etkinlik olmadığı için bu konuda sivil kaynaklarla sıcak bilgi takibi yapabilmek ve meselenin nereye gittiğini kestirmek çok zor. Peki resmi kaynaklar? Meselenin püf noktası da burası. Türkiye'nin 'derin hasımlıklara karşı derin güvenlik' ihtiyacı fiilen sahipsiz olduğu için bu hususta, bazı gönüllüleri konuşturup yazdıracak bölük-pörçük bilgiler dışında meseleyi kavrayıcı ve kavratıcı, hiç değilse işbirlikçilerin marifetlerini zorlaştırıcı bir veri hacmine ulaşmak hayaldir. Karşımızda gizli servislerin güdümünde yürütülen, özellikle günümüzde dini olmaktan çok tamamen siyasi nitelikli bir kampanya vardır. Bütün bu olanlar, Müslüman avlayabilmek için sürdürülen dini heyecanla açıklanamaz. Türkleri önce teker teker, sonra üçer-beşer ve nihayetinde kitleler halinde kilisenin dinine çevirmek, gerçekçi hesap adamı batılının dalacağı hayal değildir. Şimdiye kadar kovaladıkları ve bundan sonra da takip edecekleri hedef, Türk toplumu içinden gerekli miktarda 'manda ruhlu' kadroyu 'zihinsel vaftiz' yoluyla devşirmek ve yönlendirilecek hale getirmektir. Çoğumuz bu işi Hıristiyanlığa bağlayarak aslında kendi elimizle 'derin misyonerlik kadroları'nı maskelemiş oluyoruz. İlgili birim ve kurumlarımız içindeki pek çok unsurun gaflet, dalalet veya ihanetleri de, doğrudan yabancı servislerin asıl başarı öyküsünü oluşturmaktadır. Bizzat kendimiz bu işi sıradan bir 'din yayma çabası' gibi kabul ederek sanki hasımla ortak oyun oynuyoruz. Baştan kendi elimizi ve kolumuzu bağlamakla kalmıyor, aynı zamanda saman altından su yürüterek içimizden gönüllü casuslar tedarik eden 'derin misyonerlik kadroları' için engebeli yolları düzleyip bir de 'hadi yürüyün, sizi görmezden geleceğiz' demeye getiriyoruz... Ne kadar vurgu yapılsa yeridir: Misyonerlik faaliyetlerini meşru ve demokratik bir 'din yayma çabası' olarak kabul ettiğimiz sürece, bu kılıf altındaki asli fitne bize bir kısım nesillerimizin Hıristiyanlaşmasından daha ağır bedel ödetecektir. Bu bedel, şimdikinden çok daha fazla miktarda 'zihinsel vaftiz'den geçirilmiş 'nüfuz ajanı' ile içeriden kuşatılmak olacaktır. O zaman ülkenin kilit mevki ve mesleklerinde başkalarının tasarılarına hizmet eden kandırılmış yerli unsurlar doluşmuş bulunacaktır. Onları devşirenlerin amacı Türk kökenli Hıristiyan sayısını artırmak değil, Türkiye'de kullanımlarına elverişli, kimlik yoksunu unsurları çoğaltmaktır. Onun içindir ki, misyonerlik diye tek kelime ile damgaladığımız bu karanlık kampanyaya en büyük hizmet, onu sadece 'din yayma' çabası olarak görmek ve göstermektir. Bu noktada İslam'ı yeni nesillere iyi öğretip öğretememe meselesine yoğunlaşmak da işin özünü perdelemektedir. İslam'ı çok iyi öğretseniz 'misyonerlik' adıyla maskelenen gizli servis tasallutu duracak mıdır? Mesele Türkiye'nin devlet olmaktan çıkmışlığı meselesidir. Düşmanca faaliyet gösteren sayısız gizli servis içinde en güçlü olanın yönlendirdiği 'misyonerlik' maskeli siyasi ve stratejik kampanyayı etkisiz kılacak kurum herhalde Diyanet İşleri Başkanlığı veya Milli Eğitim değildir. Bu iş derin güvenlik ve istihbarat işidir. Lakin, 'meşru demokratik hiyerarşi içinde devlet etme' kültürünü geliştiremeyen Türkiye'nin bağımsız istihbaratı ve 'derin hasımlıklara karşı derin güvenlik' bilinci nerededir?
|