| |
Dolmabahçe Sarayı'nda...
Türkiye Büyük Millet Meclisi Milli Saraylar Daire Başkanlığı bugün 18.00'de ilk Meclisi Mebusan'ın toplanmasının 129. yıldönümü nedeniyle bir panel düzenliyor. Bu topraklarda ilk meclis 19 Mart 1876'da, Dolmabahçe Sarayı'nın Muayede Salonu'nda toplanmış. "Milli Sarayları toplumla daha fazla buluşturmak" amacıyla düzenlenen "Sarayda Tarih Sohbetleri" dizisinin bugünkü bölümü, "19 Mart 1876'dan Bugüne Demokrasi Yolculuğu" başlığını taşımakta... İlk Meclisin toplanmasının 129. yıldönümünü toplandığı mekanda kutlamak duygusal bir heyecanı körüklerken, aradan geçen dönemi de soğukkanlılıkla bir daha gözden geçirme olanağını verecek...
Osmanlı İmparatorluğu 1622'den beri modernleşmeye uğraşır. Sanayileşmiş ülkelerle arasındaki fark açıldıkça da modernleşme çabası dış dünyanın bastırmasıyla da daha hızlanır. Tanzimat Fermanı keskin virajlardan biridir... Sanayileşemediği için zenginleşemeyen Osmanlı "hukuksal düzenlemelerle" durumu kurtaracağını sanır. Ama durum kötüdür. 1854'te Kırım Savaşı nedeniyle, çok direnmesine rağmen Osmanlı ilk kez dışarıya borçlanır. Batı ile mesafe açılmakta, Avrupa kendi ürettiği hukukun bu diyarlarda da yerleşmesini arzulamaktadır. Bu talepler 1856 Islahat Fermanı ile biraz daha karşılanmaya çalışılır.
1856 Islahat Fermanı ilginç yenilikler getirmektedir. Hıristiyanlar ile Müslümanların eşitliği iyice oturtulmaya çalışılır. Amaç vatandaşlığın hukuksal özünü yerleştirmektir... Yeni bir idari örgütlenmeye gidilir... Ülke vilayetlere, liva, kaza, karye gibi birimlere ayrılır. Bu birimlerin ilk üçünde idari meclisler oluşturulur. Üyelikler, Müslim ve Gayrimüslimler arasında eşit şekillerde bölüşülür. Islahat Fermanı'nın ikinci yeniliği Şura-ı Devlet'in kuruluşudur. Bu, seçimle gelmeyen bir çeşit 'İptidai Meclis-i Mebusan'dır. İstişari yetkilere sahip olan bu kuruluşun 41 üyesi vardır. 28'i Müslüman geri kalanı da azınlıklardandır. Şura-ı Devlet'in açış konuşmasını Abdülaziz yapar. Üstelik kuvvetler ayrılığından da söz eder... Ancak üyeler işlerini ve Padişah'ın konuşmasını ciddiye alıp da icrayı denetlemeye koyulunca, güçleri kısıtlanır.
Birinci Meşrutiyet'e bu süreçte gidilir. 1876 yılı Osmanlı'ya ilk anayasayı hediye eder. Sadece bir anayasa değil Padişah'ın yetkilerini ortak kullanacağı bir meclis de vardır... Tüm bu gelişmeler toplumun taleplerinden doğmadığı için bazı "gariplikler" yaşanır... Örneğin "hükümdarın bütün yetkilerini ve sorumsuzluğunu teyit etme ve fert hürriyetlerini garantisiz bırakma usulü bir anayasa metni halinde tespit" edilir. 1876 sisteminin kurduğu anayasa müesseseleri o şekilde tertiplenmiştir ki seçimle kurulmuş organlar, atanma yoluyla gelenler tarafından oluşturulan kurumlarca denetlenir. Gene de "ilahi bir düzende" bir meclisin varlığı olağanüstü bir gelişmedir.
Meclis-i Mebusan, Batı parlamentoları gibi bir işlev görme arzusundadır. 1876 Osmanlı-Rus Savaşı'nın fena idaresinin sorumlularını Divan-ı Ali'ye göndermeleri, kabine düşürme yetkileri olmadığı halde Sadrazam İbrahim Ethem Paşa'yı azlettirmeleri bundandır. Ne ki, 1877'de İstanbul'da toplanacak olan uluslararası kongrede Avrupalı temsilcileri Osmanlı devletinin içişlerine müdahale niyetinden caydırmak için de kullanılan Anayasa ve Meclis-i Mebusan bir yıl içinde II. Abdülhamid tarafından askıya alınır, anayasa da lağvedilir.
Yine de Birinci Meşrutiyet çeşitli fikirlerin tartışılmasına, kamuoyu denen oluşumun Osmanlı'ya girmesine ve en önemlisi de İkinci Meşrutiyet'e yol açar. 129 yıl önce böyle bir sürecin kapısı bu akşamüstü toplanacağımız Dolmabahçe Sarayı'nda açılmıştı. Tarihi bilmeden yarını bilme olanağı yok. Meclis-i Mebusan'ın toplanmasını bilinçli ve soğukkanlı bir şekilde değerlendirmek biraz da makus talihimizi yenmeye yönelik zihinsel bir çalışma gibi...
|