| |
|
|
Gideceğim gurbet eldir, ya bulunur ya bulunmaz..
Başbakan Erdoğan, Kahramanmaraş'ta, işadamları tarafından onuruna verilen yemekte yaptığı konuşmada şunları söyledi: - Biz insanımızın refah standardını yükseltmek için çalışmaya devam edeceğiz. Kimsenin şüphesi olmasın ki Türkiye, 3 Ekim'e kadar tamamlaması gerekenleri tamamlayacaktır. 17 Aralık'a nasıl geldiysek, 3 Ekim'e de nasıl gideceğimizi de iyi biliyoruz. Aslında insanı rahatlatması gereken sözler olması gerekiyor bu söylenenlerin. Oysa sade bu satırların yazarını değil, farklı kesimlerden pek çok insanı da bu sözlerin tatmin edeceğini sanmak zor. Çünkü 17 Aralık'a gelmeyi bilenlerin, şu anda 3 Ekim ve ondan da ötesine nasıl gideceklerini pek bilmedikleri konusunda ciddi kuşkular var. Örneğin 1 Nisan'da yürürlüğe girecek olan Ceza Kanunu ile, Türkiye 3 Ekim'e gitse bile orada durur. Ceza Kanunu'nun sadece gazeteleri, televizyonları, internet medyasını ilgilendiren tehditlerinden söz etmiyorum. Diyelim ki bir " Sivil Toplum Örgütü "sünüz.. Avrupa fonlarından da destek alarak, Türkiye'de yapılması gereken reformlar üzerine çalışmalar sürdürüyorsunuz. Eğer o çalışmalarınız birileri tarafından "Temel Milli Yararlar"a aykırı görülürse, mahkemeler ve cezaevleri arasında sürünürsünüz. Mesela Ceza Kanunu'ndaki ele alınış şekli ile "Temel Milli Yararlar" kavramı (M.305) bile, Tayyip Erdoğan'ın sade 3 Ekim'e nasıl gideceğini değil, 17 Aralık'a nasıl geldiğini de bilmediğini gösteriyor. Eğer TÜSİAD, TESEV, İKV benzeri sivil toplum örgütlerinin çalışmaları ve verdikleri maddi ve manevi destekler olmasaydı, 17 Aralık'a gidilebilir miydi? Ayrıca Başbakan Erdoğan'ın gazete okumayarak ve kendi danışmanlarının pohpohlamalı sözleri dışındaki seslere kulaklarını tıkayarak, takvimdeki herhangi bir güne Türkiye'yi taşıması pek mümkün değil. İşin kötüsü, Türkiye'nin iyiye gitmekte olan ekonomisini bu şekilde koruyabilmesi de mümkün değil. Her gün "Artık önümüzü görüyoruz" şeklinde konuşmalar yapan iş dünyası mensuplarının hafif hafif üslup değiştirdiklerini, gazete okumayan bir Başbakan nasıl bilebilir ki? TÜSİAD Başkanı Ömer Sabancı'nın Olağan Genel Kurul'da yaptığı konuşmadan bazı cümleleri aktaralım: - Risklere hala ne kadar açık olduğumuzu, ABD'de faizlerde meydana gelen artışın Türkiye'yi birkaç gün içinde olumsuz etkilemesinden herkes kolaylıkla anlayabilir. IMF ile yeni stand-by'da imzanın gecikmesi, bütçeye yük getirecek bazı uygulamalarla siyaset sahnesinin eski alışkanlıklarının yeniden canlandığı izleniminin uyandırılması, dış politikada belirsizliğin egemen olduğu bir dönemden geçiyor olmamız, iç ve dış piyasaların tedirgin bakışlarının Türkiye üzerine yönelmesine neden oluyor. Hükümetin nisan ayında imzalayacağını ilan ettiği IMF anlaşması da artık kesin olarak sonuca bağlanmalıdır. Türkiye yabancı sermaye beklerken, yabancılara toprak satılmasının yasama tarafından engellendiği bir ortamın varlığı, 3 Ekim'e nasıl gidilebileceği konusunda kuşku yaratmaz mı yani? Özetle Erdoğan, Kristof Kolomb gibi nereye gittiğini tam bilmeden bir yere gideceğini zannediyorsa, ille de Kolomb kadar şanslı olabilir mi?
|