Yasa tamam... Ya adalet
Türkiye-AB ilişkilerinde önümüzdeki dönemde en kritik konunun basın özgürlüğü olacağını söyleyebiliriz.
Türkiye medyası bir süredir 1 Nisan'da yürürlüğe girecek Türk Ceza Yasası'nın basın özgürlüğü üzerindeki kısıtlayıcı etkilerini tartışıyor. Gerçekten de yasa, basının haber verme özgürlüğü üzerine, bu hakkın özüne dokunacak nitelikte kısıtlamalar getiriyor. Bununla da yetinmiyor, bu kısıtlamaları muhabir, yazar veya sorumlu editör için uzun süre hapis cezalarına bağlıyor. Cezaların daha ilk bakışta ölçüsüz ve keyfi bir tutumla konulduğu göze çarpıyor. Yasanın hazırlanışı sürecinde görev alan hukukçular, bizim aşırı "karamsar" yorumlarımızı paylaşmıyor. Uygulamada, yargıçların bu yasayı özgürlükçü açıdan yorumlayacağı görüşünü ortaya koyuyorlar. Ancak son dönemde tekzipler açısından yaşanan olaylar, bu bakışı doğrulamıyor. Tekziplerle, giderek doğru olduğu bilinen haberlerin yalanlanması, hadislerle, ayetlerle dolu tekziplerin yayımına izin verilir hale gelinmesi, bununla da yetinmeyip Adalet Bakanlığı'nın bu gelişmeleri seyirci gibi izlemesi, Ceza Yasası'nın basın özgürlüğü üzerinde Demokles'in Kılıcı gibi sallanacağı inancını güçlendiriyor. Buna bir de, Türkiye'de adalet sisteminin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu mekanizmasıyla, siyasi iktidara bir biçimde bağlı olduğu gerçeğini eklersek, gazetecilik yapmanın çok zorlaşacağı, muhalif gazeteciliğin ise neredeyse olanaksız hale getirilmeye çalışılacağı bir döneme girileceğini kestirmek için müneccim olmaya gerek kalmıyor. Üstelik, bu yasayı kendi iradeleriyle biçimlendiren iktidarın son dönemde her kötü giden işi medyaya yüklediği gerçeğini göz önüne alırsak, TürkiyeAvrupa Birliği ilişkilerinde önümüzdeki dönemde en kritik konunun basın özgürlüğü olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Özel bir öfke ve kasıtla hazırlandığı anlaşılan bu hükümlerin, dışarıdan bir zorlama olmadığı sürece mevcut iktidar tarafından değiştirileceğine inanmak aşırı safdillik olur. Medya terörünün mağdurlarını korumak için yola çıkanlar, sonuçta halkın haber alma özgürlüğüne ağır bir sekte vuracak bir metinle yolculuklarını sona erdirmişler. Bunu da gayet bilinçli bir biçimde yapmışlar. Bu nedenle, iktidarın, çeşitli ağızlardan verilen sözlere rağmen, bu hükümlerde herhangi bir değişiklik yapması beklenmemeli. Elbette bu, yasanın değişmeyeceği anlamına gelmiyor. Bu yasa değişecek. Ancak bugünden yarına değil. Türkiye'de gazeteciler birer ikişer cezaevine girmeye başladığında, Brüksel devreye girince değişecek. Çünkü, Türkiye'de demokrasi ve hukukun üstünlüğü henüz içselleştirilmiş değil. Bu nedenle, bizleri zorlu bir süreç bekliyor. Bu süreçte çok sayıda gazeteci adliye yollarını tutacak, kimi de parmaklıklar arkasına düşecek.
Ergin'e hoşgeldin Bu hayhuy arasında Milliyet gazetesinde bir görev değişimi gerçekleşti. Mehmet Yılmaz, görevini Hürriyet'in Ankara Temsilcisi Sedat Ergin'e devretti. Hürriyet'in Ankara Temsilciliği'ni ise, SABAH'ta olduğu gibi, yurtdışı bir bürodan davet edilen bir hanım, Nur Batur üstlendi. Sedat Ergin, insancıl özelliklerinin dışında Türkiye'nin son dönemde yetiştirdiği ender dört dörtlük gazetecilerden biridir. Dünyayı ve ülkesini yakından tanıyan Ergin, detaycılığı, takipçiliği, üslubu ve titizliği ile aramızda ün salmış bir isimdir. Mükemmel eğitimi ve meslekteki uzun deneyimi Sedat Ergin'in Milliyet'te çok başarılı bir dönem geçireceğinin garanti belgesi gibidir. Muhabirlikten gelen bir yayın yönetmeni olarak Ergin, yeni dönem Türk gazeteciliğinin çıtasını yükseltme çabasında yanımızda olacağını bildiğimiz bir isimdir. Hem Ergin'e, hem Nur Batur'a yeni görevlerinde başarılar dilerim.
|