Giden ve kalan
Gidenin ardından konuşulmaz... Henüz gitmediyse, giderken kafasına hiç "dank" etmediyse, konuşulur belki. ABD'nin artık buralarda "müstafi" olan, ama belki halihazırdaki ABD politikaları açısından daha kilit bir mevkie gelecek, bu politikaların fikir babalarından biri sıfatıyla çekirdeğin daha da göbeğine yerleşecek Büyükelçi'ye güle güle.
Bir elçi elbette ülkesinin politikalarının temsilcisidir. İşini iyi yapıp yapmadığının ölçüsü de budur. O politikaları biz beğensek de, beğenmesek de. Tamam. Ama, elçisi olduğu devletin politikasını temsil ederken, bulunduğu ülkeye "tepeden bakan" biri, diplomatik yörüngesini de kaybeder. Bir propagandacı ve karşıpropagandacı, hatta "kara propagandacı" konumuna düşer. Kolayca etkileyebildiği insanlara bakıp herkesin düşüncesini, fikrini, değerlerini, duygularını belirleme hakkını kendinde görür. Belirleyemediği yerde, öfkesi aklını aşar; kinleri mesleğinin sınırlarından taşar.
ABD'nin "müstafi" elçisi... Türkiye'de halkın değerlerini, duygularını, tepkilerini... Aslında ABD politikalarına pekala yanaşık duran genel medya ortamındaki farklı, muhalif fikirleri "demokrasi gereği" bile sindiremeden, derin hazımsızlıklarını bir "propaganda savaşı" olarak üstümüze saldı. Propaganda savaşlarının ve psikolojik harekatların temel istismarcılıklarından birini yaparak... Cımbızla çektiği bir "yanlış" ın binbir doğruyu silebilmesi için, kendi aklınca zihinsel kuşatmaya sarıldı. ABD'de ve burada, gazeteciliğin içinde bu tür propagandaların uzantısı olmaya meyillilerin verdiği cesaretle belki; Gazeteciliği, basit bir "arzuhalcilik, katiplik"; kamuoyunu süfli bir "koyunluk" mertebesinde gördü. Kah "Amerikan düşmanlığı", kah "antisemitizm", kah "yalan haber" gibi yaftaları, gerçeklerin, doğruların aranması, seslendirilmesine dair tüm çabalarının üstüne salarak, haddini ve mesleğini aşan bir "tehdit bulutu" nun yaratılmasına katkıda bulundu. Kendince keşfettiği "yerel nefretler" e karşılık, kendi nefretini geliştirdi; Bush'un 11 Eylül'den hemen sonraki "ya bendensin-ya ötekinden" karşıtlığını kullanarak, "ya dostumsun, ya düşmanım" şeklindeki ilkel ayrımcılığa sarıldı.
İstifasından bu ülkeyi terk edişine kadar geçecek sürede, belki, neyi nasıl yaptığına, neyi ne kadar anladığına, neleri nasıl tercüme edebildiğine dair biraz durup düşünür. Belki. Kendisinin yolcu olduğu bu diyarda; ülkede ve dünyada gerçekten demokratik, gerçekten adil ve insani arayışlar peşindeki "hancılar"ın duygu, düşünce ve değerler dünyasına dair bir şeyleri belki yeniden yorumlar. Bu kadar adanmışlıktan ve ölçü şaşkınlığından sonra, muhtemelen zor. Zor olduğu için de... Burada biriktirdiği kinleri ve nefretleri, belki, "çekirdek" teki yeni görevine taşıyacak... Kendince bir rövanşa soyunacak. Propaganda hedefi gördüğü bir ülkeyi, sadece kendisi gibi düşünenlerin üstünden anlamaya ve onlar aracılığıyla da damgalamaya uğraştığı için, asla aynaya bakmayacak. Bu ülkeyi anladığını zannederken, hiçbir şey anlamamış biri olarak, oradan kuşatmaya girişecek belki. Kendisine güle güle. Biz hep buradayız ama!
|