|
|
|
|
Türkiye'de Masonluk
Yoğun istek üzerine, daha önce yayınlanmış altı bölümün gün gün geniş özeti.
Osmanlı'da Masonluk
Masonluk Katolik ve Ortodoks kiliselerince tepkiyle karşılanırken Osmanlı ülkesi kuruma hoşgörülü yaklaştı. V. Murad'ın Mason olması buna örnektir.İttihat ve Terakki Cemiyeti faaliyetlerini sürdürmek için Mason localarını ‘şemsiye’ olarak kullandı. Ancak bu davranış cemiyetin ‘siyonist’ damgası yemesine yol açtı.
'Harici' gözüyle Masonluk Dünyanın en çok tartışılan konularının başında geliyor Masonluk. Bunda, Biraderlerin kurumsal disiplin çerçevesindeki ketumluğu etkili oluyor. Karşıtları da bu davranıştan doğan esrarengizlik havasından yararlanarak, her türlü yakıştırmayı, araştırmadan gündeme getiriyorlar. Ben Masonlar'a özgü deyimle bir "Harici" olarak, konuyu toplumsal işlevi üzerinde yoğunlaşıp inceledim. Böylece, objektif bir değerlendirmeye yöneldim.
1. gün Masonluk ve Din Müslüman'ın Mason olması kabul edilebilir mi? İslam bir arada yaşamayı, koruyuculuk üstlenmeyi görev kabul etmiştir. Yandaşları, zamanla, bütün insanları ırk ve din farkı gözetmeden eşit sayan bir anlayışı benimsemeye yönelmişlerdir. Bu çabayı insanlığa aktaran kurum ve akımlardan biri de Masonluktur. Gizliliği ilke edinerek çalışmayı tercih etmesi ise, tartışılır hale gelmesinin başlıca sebebidir. 18. yüzyılın başında kuralları kesinleşen Masonluk, Müslümanlar'ı hiç ilgilendirmemesine karşılık, Protestan kökenli olmasının etkisiyle, Katolik ve Ortodoks Kiliseleri gibi Museviler'den de tepki gördü. Bu ortamda İslam'ın girişime küçümseyerek bakması doğaldı, zira Hıristiyanlar arası çekişmelerde Osmanlı Devleti'nin hakemlik rolü üstlendiği bilinir. Papalığın çıkardığı Masonları Aforoz emrini 18. yüzyılın ortalarında Osmanlı'daki Rum ve Ermeni kiliseleri kendi dillerine çevirip örgütlerine dağıtmışlardı. Buna karşılık o dönemlerde Bektaşi hatta Mevlevi tekkelerinde Masonlar'la sohbetler düzenlendiği hakkında bilgiler var. 18. yüzyılın sonunda Osmanlı, geri kalmışlığını aşmak için batı modelinden yararlanmaya başlayınca durum değişti. Gavur damgalamalarının yanı sıra Masonluk özentisi iddiaları da gündeme getirilmeye başlandı. Tabii olumsuz anlamda. 1860'lara gelindiğinde İslam dünyasının yönetici ve düşünürleri arasında kuruma katılanlara rastlanıyordu. Tanzimat'ın iki ünlü devlet adamı Mustafa Reşit ve Fuat Paşalarla Mısır Hıdivliği'nde iddialı Prens Halim Paşa Masondular. Hatta son ikisi Büyük Üstatlığa bile getirilmişlerdi. Cezayir'de bağımsızlık mücadelesi veren Emir Abdülkadir'in de Mason olduğu biliniyor. Pan İslamcı akımın baş savunucusu Afgani başvurusunda "Kutsal Mason derneği üyelerinden, derneğe katılmama izin vermelerini ve şerefli kürsüye dahil olmamı onaylamalarını rica ederim" diye yazmıştı.
2. gün Osmanlı'da ilk Localar Sultan Abdülaziz'i etkileyip kendi oğlunu Mısır Hidivliği'nde ön sıraya sokan İsmail Paşa'ya kızan Mısırlı Prens Halim Paşa, siyasette etkinliğini artırmak için Masonluğu kullanmayı denedi. Hem Fransız hem de İngiliz üstatlarıyla işbirliği yaparak Mısır Büyük Locası'nın büyük üstatlığına getirilmeyi sağladı. Yerli halktan da buna yeni üyeler katılmasını gerçekleştirdi. Böylece, Osmanlı devlet politikasını etkilemek için Masonluk'tan doğrudan yararlanma girişimleri çağı başlamış oldu. Halim Paşa, Yeni Osmanlılar (Namık Kemal ve arkadaşları) ile işbirliği yaparak Avrupa'ya çekilmiş olan Mustafa Fazıl Paşa ile de ilişki kurdu. Bu girişimlerin projelerini aksatabileceğini hesaplayan Hidiv İsmail Paşa da Masonluğu kullanarak karşı atağa geçti. 1860 ve 70'li yıllarda, Avrupa'da siyasi açıdan Masonluk işlevini tamamlamış görünüyordu. Buna karşılık Osmanlı toplumu ilk kez açık açık Masonluk'la, daha doğrusu onun özel "koloniyalist" şekliyle karşılaşmaktaydı. 1 Temmuz 1872'de Hasköy'de, Osmanlı ülkesindeki ilk Mason mabedinin temelinin atılması, artık ortada Osmanlı yönetiminden çekinecek bir şey kalmadığını kanıtlıyordu. Ancak Sultan Aziz'in keyfiliklerini frenleyen Ali Paşa'nın 1871 Eylül'ünde ölümü ve yerine yumuşak başlı Mahmut NedimPaşa'nın sadrazamlığa gelmesi Masonlar'da endişe yarattı. 20 Ekim 1872'de Osmanlı saltanat ve hilafetinin veliahtı Şehzade Murad Proodos (Terakki) locasında tekris edilerek Mason oldu. Abdülhamit'e de Mehmet Reşat'a da, hem de aynı zamanda, Mason olma önerisi yapıldığı hakkında bir iddia vardır. İkisinin de red ettikleri söyleniyor.
3. gün Abdülhamid'in ılımlı tavrı Abdülaziz' in tahttan indirilmesi ve Murad'ın padişah halifeliğini ilanı, Mason çevrelerinde İslam ülkelerine yönelik büyük başarı sağlandığı kanısını doğurdu. Yeni hükümdarın istendiği yönde etkilenebileceğine inanılıyordu. Ancak Murad'ın üç ay içinde ruhi bir buhran geçirmesi ve yerini Abdülhamid'e bırakması, hesapları boşa çıkardı. Abdülhamid'in daha tahta çıkışının ilk günlerinden itibaren şöyle bir politika izlediği görülüyor: İslam'la Masonluk bir arada olur mu, olmaz mı tartışmasına girişmemiş, emrivakiyi benimsemiş ama kamuoyunda işlenmesini engellemiştir. Farklı ırk ve dindeki cemaatleri kaynaştırdığı tezini daha ciddiye almış fakat asıl önemi bütün Avrupa hükümdarlarının Masonluğun koruyuculuğunu üstlenmiş olmaları hususu üzerine yönelmiştir. Bu davranış şeklini tahta çıkışıyla birlikte başlattığına inanıyoruz. Avrupa'nın desteği olmadan, mali iflasını ilan etmiş "Hasta Adam"ın ayakta kalamayacağını biliyordu. Ahmet Midhat'ın matbaasında basılan "Esrarı Farmason" isimli kitap, kuruma bir hayır cemiyeti niteliğine dönmeyi önermekle, kanımızca Abdülhamid'in fikrini yansıtıyordu. Abdülhamid'in geçmişte yanlış olarak Masonlar'ı çuvallara koydurup Marmara denizine attırdığı dedikoduları ortalıkta dolaşmıştır. Oysa biz yaptığımız araştırmada mabeyincilerini ve yaverlerini Mason balolarına gönderdiğini, 100- 150 altın bağışta bulunduğunu saptadık. Karşılığında törenler "Padişahım çok yaşa" bağırtılarıyla başlıyordu. Açıkça karşıt düşüncelerin "Barış içinde birarada yaşaması" ilkesini başarıyla uygulamıştır. Bunun bir diğer iğrenç örneği, donanmasının başına İngiliz ve Mason Hobart ve Woods Paşaları getirmesidir. Özetle, siyasete bulaşmamaları koşuluyla Masonlara tam bir serbesti tanıyordu.
4. gün İttihat ve Terakki'nin 'şemsiyesi' Abdülhamid iktidara geldikten sonra Yeni Osmanlılar'ı tasfiye etmekte zorluk çekmedi. Bir belgesi olmadığı halde Mason denilen Mithat Paşa'yı anayasal şekilde uzaklaştırdı. Abülhamid'in davranışı locaları yok etmeye yönelik değildi. Amacı ülkeyi dışardan yönetme eğilimlerini frenlemek ve de yerlilerin fazlaca ilgilenmesini önlemekti. Localar daha çok yabancıların kendi aralarında biraraya geldikleri yerler oldu, Türk ve Müslümanlar'ın hatta gayri-Müslim vatandaşların ilgisi de azaldı. Ülke içinde özellikle Balkanlar'daki örgütlenmeye gelince, 1878 Berlin Anlaşması'ndan sonra Balkanlar'daki reformlar için merkez kabul edilen kentlerin başında Selanik vardı ve ordu merkeziydi. Çeşitli Avrupa uluslarına ait cemaatler de vardı. Tabii örgütleri de. Yabancı işadamlarının çok sayıda bulunduğu kentlerde Mason locasının var olması doğaldı. İttihatçılara, "şemsiyelik" yapacak İtalyan Macedonia Rizorta Locası Üstadı Muhteremliğine Selanik Hukuk Okulu'nda hocalık yapan, avukat Musevi Karasso getirildi. Ülke içindeki Jöntürkler'in Masonluk'la ilişkiye girmeleri, ona güvenlerinin sonucudur. 1903-1908 arasında Macedonia locasına 154 kişinin alındığı biliniyor; bunların 42'si Türk'tür. İlk kaydolanlar arasında İttihat ve Terakki yönetiminde ön planda rol oynayan gazeteci Fazlı Necip'i, Talat Bey (Paşa), Midhat Şükrü'yü görüyoruz. Başka localarda üye olanların diğerlerinin toplantılarına katılması adet olmadığı halde, Cavit Bey'in (Sonrasının Maliye Nazırı) Macedonia'ya muntazam devam etmesi, bambaşka bir çalışmanın varlığınıkanıtlıyor. Ancak locada buluşanların hepsi Mason değildi.
5. gün Siyonizm damgası İttihatçılar'ın Mason bağı ilk kez 25 Temmuz 1908 günü Selanik'te anayasanın ilanı şerefine yapılan sokak gösterilerine Mason locaları temsilcilerinin de katılmasıyla ortaya çıktı. Localar eski ihtiyatlılıklarını bırakıp daha kolay üye almaya, tekris yapmaya yöneldiler. Bu ilgi, İttihatçı liderleri Bağımsız Osmanlı Masonluğu kurma düşüncesine yöneltti. Avrupalılar'ın buna izin vermeyi pek arzulamadıkları kısa zamanda farkedildi. İngiliz ve Fransızlar'a karşılık İtalyanlar bir süre direndikten sonra onay verdiler. Büyük Doğu'nun üstatlığına Talat Bey getirildi. Aynı sırada iki girişim Osmanlı-İngiliz ilişkilerini etkiledi. Osmanlı Masonluğu ile bütünleşmeyi arzulayan Mısırlı milliyetçilerin İttihat ve Terakki ile ilişki kurmaları İngiltere'yi çok rahatsız etti. Aynı anda 1909'un ekiminde de İttihat ve Terakki'nin ikinci kongresinde anti-Masonluk gündeme geldi. Mustafa Kemal'in teklifi, cemiyetin açık bir siyasi parti haline gelmesinin yanı sıra askerlerin siyasetten çekilmesi ve Masonluk'la ilişkinin kesilmesiydi. Bu önerisi sebebiyle "mürteci" diye damgalanmış ve İttihat ve Terakki'nin yönetimiyle ilişkisi tamamen kesilmiştir. Asıl olay yaratan, cemiyetin yönetimine muhalif olan Miralay Sadık'ın "Siyonistlik/Farmasonluk aleyhindeki layihası" idi. Talat, Cavit, Hüseyin Cahit ve Ahmet Rıza'nın cemiyetten atılmalarını istiyordu.. Gerek Masonluk ve Siyonizm iddiası gerekse Talat ve arkadaşlarının dışlanması önerisi reddedilmekle birlikte, bu tartışma İttihat ve Terakki'ye karşı bir suçlamanın kendi içinden başlatılması açısından önemliydi. Bütün politikalarında Siyonizmi destekleyen ve Masonluğu kendi malı sayan İngilizlerin propaganda için, İttihatçıların Masonluğu ve Siyonistliği üzerinde yayın yapmaları gerçekten ilginçtir.
6. gün İşgal altında değişim Libya ve Balkan Savaşları ile 1913 yılı ortasına kadar süren bunalımlar toplum için hiçbir anlam taşımayan Mason tartışmalarını doğal olarak geri plana itti. Mason olmayan ve bu kuruma fazla sempatiyle bakmayan Enver Paşa'nın Harbiye Nazırı olup İttihat ve Terakki'yi yönetir duruma gelmesiyle, esasen durgunlaşmış olan Cemiyet-Mason ilişkisi daha da canlılığını kaybetti. 1914'de Savaş ilan edilince Enver Paşa locaların faaliyetlerini durdurmalarını emretti. Ancak Talat Paşa'nın müdahalesiyle localar tekrar aktif oldular. Dünya Savaşı'nı kaybedip 1918'in Kasım'ından itibaren her bölgesinin işgal altına girmesiyle, Osmanlı toplumu beş yıllık bir esirlik süreci yaşadı. Galipler her alanda istediklerini benimsettiriyor ve bunları itiraz etmeden uygulayan destekçiler de buluyorlardı. En yoğun kampanya, özellikle İngilizler'in yönlendirişi altında İttihatçılık'tan arındırma idi. 1918 sonunda İttihatçılar'a yöneltilen en büyük suçlama devleti savaşa sokmuş ve yenilgiye uğratmış olmaktı. Savaş kararını kendi başına alan Enver Paşa idi ve hükümetin Mason üyeleri -Sadrazam Said Halim Paşa, Dahiliye Nazırı Talat Paşa, Maliye Nazırı Cavit Bey, Bahriye Nazırı Cemal Paşa buna karşıydılar ama, hepsini suçlamak İttihatçı karşıtlarının işine geliyordu. Localar içinde fiili temizlemeyi yapan, sabık İttihatçı Rıza Tevfik'tir. Kendisi de Mason olan bu kişi, hayatı boyunca aşırılığını frenleyemediği söylemler arasında zikzak çizmiş biriydi. Osmanlı Büyük Maşrık'ının başına getirildi ve temizliğe girişti. Rıza Tevfik İttihat ve Terakki'ye mensup Masonlar'ın listesini basına ve polise verdi, birçok Mason İttihatçılık suçlaması ile sürgün edildi.
|
|
|
|
|
|
|
|
|