  |
|
Aziz Nesin daha erken ölecekti!
Şunu sonunda anladım ki bizim meslek, birbirinden renkli ve çeşitli kişilerle dolup taşıyor artık! Aramızda yedi düvele rahmet okutan da var, canımıza okuyan da.. Kendi ipini çeken de var, canına kıyan da.. Püriten ahlaka sahip olan da var, ahlaken sorgulanması gereken de.. Kendi öyküsünü dokuya dokuya geçip giden de var, öykülere konu olan da.. Halim selim davranan da var, "tilki selim" liğe soyunan da.. Araştırmacı gazeteci de var, araştırmadan yazıcı da.. Haberle yatıp kalkan, yani, "haber değil" diye selam vermeyen de var, habersiz, sorgusuz sualsiz gül gibi geçinen de.. Kendini hayata karşı sorumlu hisseden de var, sorumsuzca gelip geçen de.. İzliyoruz, görüyoruz, her gün yeni bir duruma şaşıyor, her gün bir meslektaşımızın ipliği pazara çıkıyor, ya da her saat, alkışladığımız ya da saygı duyacağımız biri çıkıyor... Kişi kendini bilir! Burada "kim, nasıl" diye liste yapacak değilim.. Ama şunu da biliyorum ki kendini merak edenler, üstteki tanımlamalardan birinde muhakkak ki görecektir nasıl biri olduğunu.. Neyse... Bu "önsöz"e neden gerek duydum? Geçen gün dinlediğim bir radyo programından çok etkilendim, şaşırdım, düşündüm ve bugünlerde çokça tartışılan gazetecilik ilke ve kurallarına ilişkin bir dal bırakmaya karar verdim.. İsteyen, tartışır, ya haklı görür ya da yanlış! Bilenler biliyordur, Mithat Bereket, ntv'deki programlarının yanı sıra, her sabah Best FM'de Sesli Gazete adıyla günün haberlerini yorumluyor; günün gelişmelerini aktarıyor.. Gayet de hoş yapıyor, ilgi görüyor.. Bir mesele gündeme getirdiğinde, yaşadıklarından, tanıklıklarından örnekler de veriyor.. Önceki sabah programında da, Lübnan'da yaşanan olayları, gelişmeleri bir bir sıralarken çok önemli, şaşırtıcı bir anısını anlattı... Hikâye şu.. Bereket, bundan sekizdokuz yıl önce, televizyon programı için Lübnan'a gider... Beyrut'ta Hizbullah'ın dini lideri Fadallah'la bir görüşme yapar... Fadallah ki, bir işaretiyle, "şehit tugayları" oluşturan, bir sözüyle genç insanları canlı bomba haline getiren, zaten "kan ve ateş"ten hiç sıyrılamayan Lübnan'da ve dahi Doğu topraklarında her sözü kanuna dönüşen bir din adamı! Fadallah'la yüz yüze röportaj, oradan buradan, Lübnan'dan, Amerika'dan gelip geçerken, Türkiye'ye de sıra gelir konu ve Aziz Nesin'e kadar dayanır.. Aziz Nesin, o sıralarda yaşamakta ve Aydınlık gazetesinde, Salman Rüşdi'nin Şeytan Ayetleri'ni tefrika etmektedir.. Fadallah, özetle der ki.. "Sizin orada bir münafık varmış.. Aziz Nesin... Salman Rüşdi'nin kitabını yayınlıyor.. Katli vaciptir onun..." Evet, ortada, Aziz Nesin'i işaret eden ve şakası olmayan bir ölüm fetvası vardır kısacası! Durum son derece korkutucu ve ürkütücüdür.. Mithat Bereket, bu sözler üzerine hayretler içinde kalır.. Döner Türkiye'ye ve röportajın bu bölümünü Aziz Nesin'in güvenliğini düşünerek yayınlanamaz.. Öte yandan Aziz Nesin'e ölüm fermanı'nın verildiği gün öyle bir döneme tekabül ediyor ki, Fadallah'ın hâkim olduğu örgütün adaşı bir başka örgüt de hemen her gün bir cinayete imza atmaktadır..
 Evet, Bereket, bu "özel anı"sını paylaşma gerekçesini de Best FM'de şöyle izah eder.. "Artık rahatlıkla söyleyebilirim.. Çünkü Aziz Nesin yaşamıyor artık.." Şimdi, geçmiş zaman olur ki niyetiyle kaleme aldığım bu hikâyeden belli ki "her kalemden bir ses çıkabilir" her kafadan bir fikir gelebilir? Ama ben rahatlıkla şunu söyleyebilirim ki... Mithat Bereket, "bereket ki röportajı yayınlamamış".. İyi yapmış, yüreğine sağlık.. Gerisini "haber değil diye selam vermeyenler" düşünsün!
|