 |  |
  |
|
Türkiye'de "Mobber" nüfusu herhalde çok fazla?
Nihayet "Mobbing" olayını Osmanlı tarihini irdeleyerek ele alan kitap çıktı. Yazar Adnan Nur Baykal, Kanuni'nin vezirlerinden Hüsrev Paşa'nın neden intihar ettiği konusunu ele alan çalışmasının yayın öncesi kopyasını bana verip okumamı ve kitaba bir şeyler yazmamı istemişti.. Bu çalışmayı okuduktan sonra sabırsızlık içinde "Kitaplaşsa ve herkes okusa " diye bekledim. Şimdi kitap masamın üzerine (Yutucu Rekabet/ Kanuni Devrindeki Mobbing'den Günümüze- Sistem Yayıncılık). Yönetimle ilgili olanlar "Mobbing" kavramının iş hayatında 1990'da Heinz Leymann tarafından sözlüklere sokulduğunu bilir. Anrea Adams ise bu olguya "Bullying" demekteymiş. Daha önce Konrad Lorenz, sürüdeki bazı hayvanların bir araya gelerek bazı hayvanları kovmalarına mobbing demiş. Ben geçen yıl bu mobbing olayını deniz kıyısında bir ördek sürüsünü izlerken görmüştüm. 10-12 ördek sürekli beraber geziyor, denize birlikte girip yan yana yüzüyorlardı. Ancak bir ördek, hep onların peşinde dolaşmasına rağmen, aralarına giremiyordu. Girmeye kalkışınca hepsi birden onu kovuyorlardı. Adnan Nur Baykal bir dipnotta mobbingi, "Çalışanlara manevi baskı uygulayarak veya onları hataya sevk ederek kendi konumunu güçlendirmek veya rakiplerinden kurtulmak" şeklinde tanımlamış. Leymann ise, "Batı dünyasının ileri seviyede endüstrileşmiş toplumlarında işyeri, kişilerin mahkemeye sevk edilmeden birbirlerini öldürmelerine olanak tanıyan tek savaş meydanı haline gelmiştir" şeklinde açıyor bu kavramı. Leymann'daki "Öldürmek", bizim "Müşkil odur ki, ölmeden evvel ölür kişi" söylemindeki ölümü de içermekte tabii.. İşyerinde belirli bir kişiyi hedef alıp onu sistematik şekilde dışlamaya çalışmak, gözden düşürmek ve ona yöneticiler tarafından "İşe Yaramaz" damgasını kötü niyetle vurdurtmak mobbingdir. Buna dayalı olarak da kurumlarda mobbingciler yani "Mobber "ler vardır. Bunlar iş yapıp, rekabet içinde başarılı olmak yerine, başarılı olanların kuyusunu kazar. Kuruma yararlı olmak yerine, kurumda güçlü olanlara yakın olmayı yeğ tutar. Adnan Nur Baykal "Mobber " prototipini şöyle tanımlıyor kitabında: - Üstlerine yaltaklanırken, kendisine tehdit oluşturmayacak diğer yöneticileri överek, kendini iyi niyetli gösterir. Kurbanına karşı iki yüzlü davranıp, hem kurbanını uyuşturur, hem de ileride kullanabileceği bilgileri kurbanının ağzından alır. Mobber'in yeteneksizliğini fark eden her yönetici onun hedefi olur. Osmanlı'daki mobbing vakasına gelince. Kanuni döneminin çok başarılı ve sürekli terfi eden vezirlerinden Hüsrev Paşa, 1544 yılındaki bir Divan'da, Sadrazam Hadım Süleyman Paşa ile sert biçimde tartışır. Bu tartışmayı o zaman vezir olan Rüstem Paşa, Kanuni'ye abartarak anlatınca, Hadım Süleyman Paşa da, Hüsrev Paşa da görevden alınırlar. Rüstem Paşa sadrazam olur. İstanbul'u terk edip çiftliğine kapanan Hüsrev Paşa ise yemekten içmekten kesilir ve sekiz gün sonra intihar eder. Acaba damat Rüstem Paşa bir "Mobber " midir? Buna kitabı okuduktan sonra siz karar vereceksiniz. Ama bir düşünün şimdi. Çalıştığınız işyerinde, görev yaptığınız kurum ve kuruluşlarda, izleyebildiğiniz siyaset ortamında sayısız "Mobber" yok mu? Türkiye'nin geri kalmışlığı biraz da, "Meritokrasi "nin sürekli " Mobbertokrasi" tarafından yok edilmesinden kaynaklanmıyor mu?
|