Gelibolu ve dürr-ü güher...
Gelibolu belgeselinin Ankara galası için Armada Tüze sinema kompleksindeyiz. Fuayede Cumhurbaşkanı'nın gelişini beklerken, Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Yaşar Büyükanıt ile sohbet ediyoruz. Gazeteci arkadaşlarımızdan biri, "Türkiye'nin Irak politikası var mı? Yok" sözlerine Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün alındığını söylüyor. Gül'ün kendisine de bu yönde bir mesaj iletip iletmediğini sorduğunda, Org. Büyükanıt, kısaca "Yok..." yanıtını veriyor. Bir süre önce KKTC ziyareti sırasında söylediği sözlerin de benzer yankılanmaya neden olduğunu anımsatıyor. Bildiklerini ve düşündüklerini söylediğini vurguluyor. Cumhurbaşkanı'nın Suriye'ye yapacağı geziye, başta Ankara Büyükelçiliği olmak üzere Washington'dan gelen soğuk bakışa dikkat çekiyoruz. Org. Büyükanıt, konu üzerinde konuşmaktan kaçınıyor. Türkiye'nin çıkarlarının ve bölgedeki durumun çok iyi tahlil edilmesi gerektiğinin söylemekle yetiniyor. Bahtsızın bağı Türkiye'nin bölgede "bitaraf" politika izlemeyi tercih ettiği belirtildiğinde, Tanzimat dönemi şairlerinden Ziya Paşa'nın şu sözlerini aktarmayı tercih ediyor: "Bi-baht olanın bağına bir katresi düşmez Baran yerine dürrü güher yağsa semadan..." (Talihsiz olanın bağına bir damlası düşmez Yağmur yerine incielmas yağsa gökten). Sözlerinin ne anlama geldiğini sorduğumuzda gülüyor. "Artık siz Türkçeleştirirsiniz..." deyip fuayeye giren Cumhurbaşkanı Sezer'e doğru yöneliyor. Org. Büyükanıt, Ziya Paşa'dan gönderme yaptığı sözleriyle, "talihsizlikle" neyi kastettiğine açıklık getirmiyor. Siperden bakış Cumhurbaşkanı Sezer'in yanına yaklaştığımızda, Genelkurmay Başkanı Org. Özkök, bizden atak davranıp soruyu yönelten oluyor: "Çanakkale savaşı size ne anlatıyor?" Bizleri dinledikten sonra kendi bakışını ortaya koyuyor: "Bence en önemli yönü, Viyana'dan geriye çekile çekile gelen bir ulusun Milli Mücadele ruhunu ateşlemesi ve bir şeylerin başarılacağına olan toplumsal inancı pekiştirmesidir. Kurtuluş Savaşı'nı başlattığı yerdir..." Sezer, Gelibolu'ya gidip gitmediğimizi sorarken Org. Özkök, şöyle diyor: "Ben ne zaman gitsem oradaki şehitlerin sesini duyar gibi oluyorum..." Ardından belgeseli izlemeye başlıyoruz. Salonda çıt çıkmıyor. Son dönemde televizyonda National Geographic, Discovery'de izlediğimiz belgesellerden çok daha iyi hazırlanmış bir eser perdede akıyor. Belgesel filmin yönetmeni Tolga Örnek'in de söylediği gibi savaş, siperde olan askerin ağzından abartılmadan doğrudan veriliyor. Siperi şehit arkadaşlarının doldurduğu asker ve komutanların tuttukları notlar, yakınlarına gönderdikleri mektuplar Çanakkale Savaşı'nı tüm gerçeğiyle önümüze koyuyor. Diplomasi ve politika İngiliz, Avustralya, Yeni Zelanda ve Fransız askerlerin, Çanakkale'de yaşadıklarını 90 yıl sonra gözler önüne seriyor. Joe Murray, geçemedikleri Çanakkale'den geri çekilme kararına şöyle isyan ediyor: "Gerçekten yenilgiyi kabul mu ediyoruz? Bütün acılar çöpe mi gitti? Peki ya ölüler ne olacak?" George Bollinger, "Sorgulama değil ama biz sadece söyleneni yaptık ve öldük; peki kim hata yaptı?" diye yakınıyor. İsmail Hakkı, "Ne ben şu İngilizleri tanırım, ne de onlar beni. Ah bizi böyle karşı karşıya getirmeye sebep olanlara ne diyeyim bilmem ki! Ahdettim sebepsiz bir kurşun atmam..." diyor. Her iki taraftan 120 bin askerin şehit düştüğü Gelibolu yarımadasının 90 yıl önce bugünkü tablosunu, bir Türk askerin, ateşkes gözlemcisi Anzak istihbarat Subayı Aubrey Herbert'e söylediği şu sözler özetliyor: "Türklerden biri mezarlıkları işaret ederek, 'Bu politika' ... Sonra cesetleri göstererek; 'Bu da diplomasi... Tanrı biz zavallı askerlere acısın' dedi..."
|