|
|
|
|
|
|
Gitme dedim ama gitmiş
* O gün evlilik yıldönümüzdü... O kadar korkunçtu ki... O gün Cumhuriyet'te yeni yıl kokteyli vardı, ama gitmek istemedi. Sigarayı bıraktığı için Çiçek Bar'a da gitmiyordu artık, Marmara'nın kafesine gidiyordu. İki üç gün önce mutfakta konuşurken 'Onat sakın yılbaşı geçene kadar kafeye gitme, hep bomba ihbarı yapılıyor gazetelerde görmüyor musun' dedim. 'Peki' demişti... Ama 30 Aralık'ta hediye almak için akşamüstü çıktım. Önce işyerine uğradım. Sanki seyahatten gelmişim gibi heyecanlandı, sarıldı. 'Akşam sen yine bir kafeye bak' dedi. Aklıma 'gitme' demek geldi, söylemedim. İnsan bir şey olmaz diye düşünmek istiyor. Sonra günlerce kendimi affedemedim 'Keşke onu bir yere götürseydim, keşke yolda birine rastlasaydı' diye. Evlenme yıldönümümüz için hediye almaya gitseydi, kafeye gitmeyebilirdi. Halbuki almış hediyeyi de... Kaç gün sonra Serra Yılmaz ile ceketinin cebinde bulduk.
* Neydi bu verilemeyen hediye? Gümüş bir kolye almış. Biri görünce 'Aa ne güzel kolye' diyor. Anlatmak zorunda kalacağım diye takamıyorum.
* Mutlu hatıralar avutuyor yine de insanı... Onat'ın benimle çok mutlu olduğunu biliyorum. Zaman zaman çatışmalar oluyordu tabii ki ama birbirimizi kırmadan ve birbirimizi öperek sarılarak gönlünü alırdık. Çok az kadın yaşıyor bunu. Etrafımızda birbirini gerçekten seven çift çok az.
* Hiç keşke bir çocuğumuz olsaydı diye düşündünüz mü sonraları... Çok istedim, ama hayatımız o kadar güzeldi ki çok da gerek duymadık. Onat benim her şeyimdi; çocuğum, babam, eşim, dostum... Ama sonra çok pişman oldum. Keşke bir çocuğumuz olsaydı.
|
|
|
|
|
|
|
|
|