| |
|
|
Boşuna babalanma!
Geçenlerde burada hangi sözler yer aldı; hatırlayalım: "Tren raya yerleşmiş ve gideceği yön de belli olmuştur: Brüksel. Buradan dönüş yoktur. Makinistin görevi Türkiye'yi Batı'ya, Avrupa Birliği'ne ve daha fazla kapitalizme götürmektir." Peki makinist bunu beceremezse, treni yavaşlatmaya, hatta durdurmaya kalkışırsa ne olur? Cevap belli: Görevden alınır. Bu saptamalar neden mi aklıma geldi? Olanları sırayla hatırlayalım: Polis gösteri yapan kadınlara fena halde girişti, işi abarttı, zaten yerde sürünmekte olanlara tekme attı... Olay Türk medyasında yer aldı... Durumu öğrenen AB, hükümete fırça çekti: 'Bu kafayla aramıza katılamazsın'... Zılgıtı yiyen Başbakan Erdoğan bozum oldu. Türk medyasına yüklendi: 'Siz bizi dışarıya ispiyonluyorsunuz!'... Başbakan'ın durumu iyi kavrayamadığını gören TÜSİAD devreye girdi: 'Evet kadınları sen dövmedin ama burada siyasi sorumluluğun var. Ona göre davran'... Erdoğan bunu duyunca iyice köpürdü, 'Kendi sorumluluk alanınızda kalın, işime karışmayın' dedi...
Süreci basitçe özetledim. Burada iki nokta gözümüze çarpıyor: 1) Başbakan medyanın neredeyse tanımı gereği 'global' olduğunun farkında değil. O 'yerli medya' diye bir şey olabileceğini sanıyor. Göremiyor ki Türk medyasının sadece dili (Türkçe) yerel! Halbuki verdiği yerel-haber aynı anda bir dünya-haberi haline geliyor. Ve bundan sonra da hep böyle olacak. 2) Erdoğan, TÜSİAD'ı sadece büyük patronların kulübü sanıyor. 'Onlar desteklemezse MÜSİAD bana arka çıkar' diye düşünüyor. Halbuki iki dernek artık üç aşağı beş yukarı aynı hedefe kilitlenmiş durumda. İkisinin de gözü makinistin becerisinde. Onlar hükümetin denetçisi. 'Yanlış yapıyorsun' denmişse yanlış yapıyorsundur; yani tren yavaşlamaya başlamıştır. Özetle: Başbakan'ın babalanması boşuna. Ya bu treni doğru dürüst sürer ya da işini iyi yapacak bir makinist bulunur.
|