Mesele kadınlık değil yalnızlıktır!
Dünya Kadınlar Günü'nün anlattığı nedir? Yeryüzünün tüm kadınları, dünyanın dört bir yanında görünmez bir dayanışmanın sesini yükseltiyor. Bir araya geliyor birbirine dokunmadan. "Göz göze" oluyor birbirini görmeden. Seslerini birleştiriyor birbirini duymadan. Bu nedir? Bu "kalabalık" olmaya çalışmaktır. Bu yalnızlıktan kurtulmak çabası... İsyandır yalnızlığa. Çünkü, mesele kadınlık değil, yalnızlıktır. Azınlık olmayanların yalnızlığı.
Kadınlar azınlık değildir, evet. Azınlık haklarını talep edemezler başkaldırılarında. Tersine, dünyanın ve doğanın en muhteşem dengesi, kadınlar ve erkeklerin "sayısal" eşitliği üzerine kurulmuş olanıdır. Şaşırtıcı ve hayranlık verici bir denge... Düşünün ki, her saat on binlerce insan ölüyor dünyanın dört bir yanında. Her saat on binlerce insan doğuyor. Ama... Erkekler ve kadınlar arasındaki genel "sayısal" denge; bölgesel dengesizliklerden oluşuyor. Sözgelimi... Endonezya'nın okyanus kıyısındaki bir sahil kentinde, aynı gün içinde doğan erkek çocukların sayısı, kız çocuklarının üçdört katı olabiliyor "verili" bir gün içinde. Aynı gün içinde; örneğin, binlerce kilometre uzaktaki Bolivya'nın dağlık bir şehrinde, aynı oran tersine zuhur edebiliyor. Lakin... "Verili bir yıl"ın sonunda; dünyanın genelindeki kadın ve erkeklerin oranı asla değişmiyor. Çok küçük bir yüzdeyle, kadınların sayısı erkeklerin önünde olsa da; global düzeyde, yeryüzündeki kadın ve erkeklerin "sayısal eşitliği" nden söz edilebiliyor pekala. Doğa, kendi yasalarıyla muhteşem bir denge kuruyor. Akıl almaz, hayranlık uyandıran bir matematik.
Oysa... Azınlık olmadıkları halde... Kadınlar hayatın hiçbir alanında çoğunluk da olamıyor. Erkeklerin "çoğunluk olmayan çoğunluk" hegemonyasının esiri oluyor. "Azınlık olmadan azınlık"ta kalıyor. Neden ki? Cevabı zor bir soru değildir bu oysa... Mesele, kadınlık ve azınlık değil; mesele yalnızlıktır çünkü. Kadınlar yalnızdır. Erkeklerle birlikteliğinde değil; hatta ve esasen ve daha da çok, öteki kadınların yanında ve öteki kadınlarla ortaklığında yalnızdır. Dahası... Yalnızlığını aşmaya çalışırken; yalnızlığına alabildiğine de sarılır bir yandan. Bir yandan çemberine almaya çalışırken başka hayatları; öte yandan teğet dahi dokundurmaz "öteki" hayatları kendi çemberlerine. Kendisinin dahi çözemediği yaman bir çelişki ve... Hayli acı verici bir "ayakta kalma çabası"dır bu süreç... Belki, o nedenle; erkeklerin hayatın karşısındaki göreceli "umursamaz" tavrıyla kıyaslandığında; ruhsal sarsıntılara yaldızlı davetiyeler çıkarır bu müthiş tenakuz! İstatistikler der ki; depresyondan başlayarak bütün öteki ruhsal sarsıntıların kadınları yakalama olasılığı, kat kat fazladır erkeklerle kıyaslandığında...
Oysa... Bütün bu macerada "kadınlar" aleyhine söylenebilecek bir şey yoktur. Çünkü, özünde bütün insanlar yalnızdır ve sadece kadınlar bunun farkındadır. Onun için "Kadınlar Günü" diye bir şey vardır. Ve onun için "erkekler günü" diye bir şey yoktur. Dünyanın yarısı, yalnızlığının bilincinde yaşarken; öteki yarısının "dünya" dan haberi yoktur. Mesele budur...
|