Dar vakitler
Yaşamak için daha ne kadar vaktiniz var, bir bilen var mı? Daha kaç gece uykuya yatacağız? Daha kaç şafakta uyanacağız? Daha kaç kez okşayabileceğiz çocuklarımızın saçını? Daha kaç kez sarılabileceğiz anamızın kollarına? Daha kaç kez dost sofralarında kadeh kaldırabileceğiz? Bir bilen var mı? Kaç kez yurtdışına çıkabileceğiz, kaç ülke daha göreceğiz, hangi yabancı şehirlerin sokaklarında meraklı voltalar atacağız? Kaç yeni şarkının hüzünlü yollarına revan olacağız, kaç şarkının kanatlarında gülüp oynayacağız? Daha kaç yeni işiniz olacak, kaç yeni eşiniz? Kaç bulut dolanacak başınızın üstünde, kaç rüzgar savuracak bulutları güz vakitlerinde? Kaç ezeli rekabet maçında sevineceğiz, kaç yenilgide dövüneceğiz, kaç Metin, kaç Lefter, kaç Turgay, kaç Bartu efsanemiz olacak? Daha kaç seçimde oy vereceğiz, daha kaç seçim sonrasında yerineceğiz? Daha kaç başbakan göreceğiz kim bilir, kaç hükümet, kaç Meclis, kaç yasa, kaç tasa?.. Bir bilen var mı? Daha kaç savaş göreceğiz, daha kaç terörist, kaç şehit, kaç damla kan, hercai menekşeler gibi boynunu büken kaç can?.. Daha neler yapacağız bu vatan için, kaçımız öleceğiz, kaçımız nutuk söyleyeceğiz, kim bilir?.. Kaç dersten çakacak, kaç dersten geçeceğiz? Daha kaç saat televizyon seyredeceğiz, kaç kanaldan masal dinleyeceğiz kim bilir? Bir bilen var mı? Daha kaç ölüm haberi alacağız, uğursuz saatlerde çalan telefonlardan, kaç kez yanacak ciğerimiz? Kaç doğum haberinde kafesine sığmayacak yüreğimiz? Kaç yalnızlık, kaç hasret, kaç ayrılık, kaç vuslat, kaç gönül yarası, kaç yaralı aşık narası? Daha kaç kez sevişeceğiz ay ışıklarında pervasız, kan ter içinde? Kaç kez bir öpüşte kesilecek nefesimiz, masum günahların ilk hevesinde? Kaç yağmurda ıslanacağız sırılsıklam, kaç güneşte yanıp kavrulacağız? Kaç kar örtecek ihanetlerimizi? Kaç kez diz çöküp, kaç kez direneceğiz? Bir bilen var mı? Evet, yaşamak için daha ne kadar vaktimiz var? Daha kaç gece uykuya yatacağız? Daha kaç şafakta uyanacağız? Daha kaç kez okşayabileceğiz çocuklarımızın saçını? Kaç kez sarılabileceğiz anamızın kollarına? Bir bilen yok. Ne biz biliyoruz, ne bir başkası.. Lakin yarınlar sonsuzmuş gibi yaşıyoruz hayatı. Gelecek haftalar, gelecek aylar, gelecek yıllar sigortalı ya ömrümüze... Hele bir akşam olsun da.. Sabah ola hayrola.. Günler sepete mi girdi? Kalsın bakalım haftaya? Bu bağ bozumunda da olmadı üzümler... Seneye kısmet, seneye... Biz ne zaman toplayacağız gönül bağımızın üzümlerini? Ne zaman salkım salkım barış dereceğiz ülkemizin dağlarından? Ne zaman dur diyeceğiz hırslarımızın dizginlerine? Bu hırs, bu düşmanlık, bu nefret niye? Ne zaman seveceğiz, ne zaman bileceğiz kadrini kıymetini sevenlerimizin? "Hadi abbas, vakit tamam", dediğinde o ses, çaresizdir zavallı bedenimiz. Ölüme hükmetmenin mümkünü yoktur biliriz. Lakin hükmedebiliriz hayata. 'Bugün' avuçlarımızda bahşedilmiş kevser şarabıdır. Ya bırakırız akar gider ellerimizden, ya yudumlarız, cennetle buluşuruz yaşarken. Bugün cumartesi... Siz hala pazartesiyi mi bekliyorsunuz?
|