Umutsuzluk
Yaşayanlar için umut her zaman vardır. Umutsuzluk, ölüler içindir. THEOKRİTOS
"Umudumu yitirdim, her şey yerli yerinde gibi yaşamımda, ama umudumu yitirdim ve gelecek yok artık, yani hayat yok doktor..." Kim bilir kaç kez duydum bu cümleyi. Umutsuzluk, baş edilmesi en güç duygulardan biri. Hem yitiren için hem yitirileni bulması beklenen doktor için Umudu yitirmek, geleceği ve yaşamı yitirmenin ilk adımı geçekten de. Sadece kişi için değil, topluluklar için, ülkeler için, dünya içinYok etmenin bir yöntemi de umutlarını ellerinden almak, geleceklerini çalmak. Umut demek, 'seçenek' demek, umut demek 'çaba gösterme gücü' demekkesmek dinlerde de Tanrı'ya isyan kabul edilir. Çünkü umutsuzluk, insanın kendinden vazgeçmesidir ve tüm dinler için günahtır.
YANLIŞI SEÇMEYİN Yine de hangimiz kapılmadık umutsuzluğa zaman zaman. Hani bir engel çıktı mı karşımıza, hele bir de dağ gibi görünüyorsa, sevdiğimiz çekip gitmişse ve tüm dil dökmelerimize karşın "dönmeyeceğim" dediyse, cebimizde para kalmamış, işsiz ve açsak, beklediğimiz her neyse ve biz onu tek gerçek sanırken gelmemişse kapılmadık mı hiç umutsuzluğa? Dünyanın sonu gelmiş, yaşamamız gereksizmiş, zaten aldığımız nefes hava değilmiş, biz biz değil, hiçmişiz gibi gelmedi mi hiç? Sonra biraz zaman geçince, yeni bir sevgili, yeni bir iş, yeni bir gelecek varmış gibi hissedip, umutlarımıza sarınmadık mı sonra? İşte o anı sağlayan, güç sanılan şey içimizdeki dönüşüm arzusudur. Öyle bir arzudur ki o, içimizde, derinde bir yerde umutsuzluğun kalın perdesini yırtarak çıkabilecek kadar güçlü bir arzudur. Yeter ki onun içimizde bir yerde, çok derinlerde olsa bile, varlığını bilelim. Devamlı söylediğimiz 'olmaz', 'olamaz'ın aslında "yapamam" olduğunu fark edebildiğinizde, yapabilmenin zorluğunu bilseniz de umutsuzluğu seçer misiniz? Eğer seçerseniz, yok olmayı seçmiş olursunuz.
DEPRESYONA DİKKAT! Bazen depresyon getirir umutsuzluğu. Depresyon bir hastalık, umutsuzluk da onun en olumsuz bulgularından biridir. Hastalığa teslim olmak olamayacağına göre, tedavi olmak gerekir. Depresyonda umutsuzluk o denli yoğun olabilir ki, hiçbir şeyden zevk alamaz olur insan. Çok küçükken, bebekken insan umutlarını annesine bağlamıştır. Onun sevgisi, ilgisi, varlığı umuttur. Sonra yavaş yavaş büyümeye başlarsınız. Büyüdükçe yeni insanlar girer yaşamınıza, annenizin tek umut olmaktan çıkması gerekir. Yaşamınıza yeni giren insanlar olmazsa yapamazsanız, derin bir yalnızlık ve umutsuzluk beklemektedir sizi. Belki de ilginç olanı, bazen umutsuzluğun nedeni yaşamınıza sokamadığınız insanlarken, bazen de yaşamınıza girdiklerinde umutsuzluğun adı oluverirler kimse nedenini anlamadan. Umutsuzluğun bu denli kötülüğüne karşın, tüm umutları bir kişiye bağlamak da, bir çeşit umutsuzluktur aslında. Hem bağlayan, hem de bağlanan adına. Çocuklar geleceğimiz, umudumuz elbette. Ama kendi umutsuzluklarımızın tek çözümü olarak onları görmek haksızlık olur. "Tek umudum sensin, başaracak ve bana bakacaksın" dediğimizde, belki kendi umutsuzluğumuzla baş etmiş olabiliriz ama fark etmeden, umudumuzu, canımızı, çocuğumuzu umutsuzluğa, çaresizliğe sürüklemiş olmaz mıyız? Sevdiğimizi tek umudumuz olarak görmek hem kendi varlığımızı hiçe saymak, hem de onu, sevdiğimizi çaresiz bırakıp, umutsuzluğa boğmak olmaz mı? "Birden umutsuzluğu yazmak nereden aklıma geldi?" diye kendi kendime sordum. Tam burada sordum. Ve fark ettim ki, hastaların anlattıklarından daha çok umutsuzluk görmeye başlamışım çevremde. Umutsuzluk bir hastalık belirtisi olmaktan çıkmış, adeta günlük yaşamın bir parçası haline gelmiş.
YAŞAMIN PARÇASI Çocuklar umutsuz, çünkü anne babalarında umut görmüyorlar yansıtacak; gençler umutsuz, sınavlar var önlerinde başarılması gereken ama başarılı olduklarında bile ne işe yarayacaklarını bilemedikleri... Çalışanlar umutsuz işlerinin geleceğini göremediklerinden, işsizler umutsuz, isteklerine kavuşamadıklarından, siyasiler umutsuz, yazgılarını başkalarının başarılarına bağladıklarından, yaşlılar umutsuz gençlere güvenemedikleri ama onların gelecek olduklarını bildiklerinden. Toplumca depresyonda mıyız? Biz mi yitirdik umutlarımızı, yoksa birileri umudun yaşayanlar için olduğunu biliyor ve doğrudan yok etmek yerine, umutlarımızı mı çalıyorlar? Gasp, hırsızlık ve suç arttı, sokaklar güvensiz, evimiz bile güvensiz diye düşünmeye başladıysak, aslında bir avuç umutları olmadığı için sokaklarda olan sokak çocuğunun felaketimiz olacağına inanmış, sokakları onlara değil, onları sokaklara teslim ettiğimiz gerçeğini bile gözden kaçıracak kadar yılmışsak, ülkemizin gücünü, varlığımızın gücünü unutmuşsak, umutlarımızı, mücadele gücümüzü çalmalarına izin vermişiz demek ki.
VAZGEÇMEYİN... Oysa, bugün çok değerli bir sanatçı dostumla televizyon dizilerinden konuşurken atv'de oynayan ve biten "Kurşun Yarası" adlı diziden bahsettik. Bazı yanlışlarına karşın dizinin zevkle seyredilme nedeninin Kuva-I Milliye ve mücadele günlerinin yansıtılması olduğuna karar verdik. Yani umutsuzluğa, üstelik gerçek umutsuzluğa yol açabilecek koşullara karşın, o umutsuzluğun başkalarınca nasıl belirginleştirildiğine karşın, umudu korumanın, umuda sarılmanın aydınlığa çıkmada, geleceğe sarılmada başarı sağlayabileceğini hatırlattı bize. En umutsuz görülen zamanlarda, umutsuzluk yerine umudu, vazgeçmek yerine mücadeleyi seçmenin zaferini gördük. Umutsuzluk karanlık bir duygu. Karanlık içinde kalmaya da, bırakılmaya da karşı çıkmak gerek. Umutsuzluğun nedeni depresyonsa önemli değil,doktoru var, tedavisi var. Ama umutsuzluğun nedeni başkalarıysa sakın izin vermeyin, çünkü çalınan umutlarınızla birlikte, geleceğinizdir. www.bengisemerci.com bsemerci@sabah.com.tr
|