Yabancı banka stratejimiz yok
Türk bankacılık sisteminde yabancıların payı ve işlevi konusunda bir vizyonumuz yok. Avrupa Birliği ile olan ilişkilerimizde bu konu hakkında strateji geliştirmedik. Hükümet de bu konu üzerinde fazla kafa yormuyor. Türkiye'de, yabancı bankaların sektör içinde payı halen çok düşük. 2003 yılında toplam aktifler içindeki payları yüzde 2,8 iken 2004'te bu oran yüzde 3,4 olmuş. Koçbank ve T.Ekonomi Bankası'ndaki % 50'şer oranındaki yabancı payları dikkate alsak bile oran yüzde 6'yı geçmiyor. BDDK Başkanı, bu yıl yabancıların sektör içindeki payının yüzde 15-20'ye çıkmasını beklediğini belirtiyor. Peki bu konuda politikamız nedir? Banka almaya gelen her yabancıya "hoş geldiniz" mi diyeceğiz? Avrupa Birliği'ne girmeye aday eski doğu bloku ülkelerinde gözlendiği gibi yabancı bankaların sistemdeki paylarının yüzde 90'ları aşmasına izin mi vereceğiz? Yeni Zelanda'dakine benzer bir strateji ile sistemde yerli veya milli banka bırakmayacak mıyız? Yoksa Avrupa Birliği'nin büyük ortaklarının stratejisini benimseyip yabancılara engeller mi çıkaracağız? Bu soruların yanıtlarının bir vizyon çerçevesinde hükümetçe kararlaştırılması gerekir. Yanıtlar aranırken hem bilimsel, hem de dünya uygulamaları dikkate alınarak alternatif politikaların, açıklanmasa bile, hükümetin hafızasında yer etmesi önemli bir stratejik yaklaşımdır. Yabancıların bankacılık sistemi içindeki konumları, sanayi, tarım veya hizmetler sektörüne yatırımlarından farklıdır. Bankacılığa yatırılacak yabancı sermaye, Türk Telekom'un yüzde hissesinin satışında gösterilen duyarlılıktan daha stratejiktir. Finans sisteminin yapısı ve sahipliği ile demokrasinin çalışması arasında yakın bir ilişki vardır. Finans sektöründe ağırlığı olanlar sadece bu sektörü değil tüm ekonomiyi yönlendirebilme gücüne sahip olabilirler. Eğer, önceden çizilmiş bir stratejiye dayanarak başka ülkelerde bankacılık sektörüne yatırım yaparsanız aynı avantajı bu kez siz yakalayabilirsiniz. O ülkenin mali ve ekonomik sisteminde söz sahibi olabilirsiniz. Tabii izin verirlerse. Avrupa Birliği'nin Almanya, İngiltere, Fransa gibi hakim ortakları bu konuda stratejilerini çizmişlerdir. Bunun temeli " bankacılık alanında kendi ülkende yabancı payını olduğunca düşük tut, başka ülkeler için ise tam tersini uygula" prensibine dayanır. Bu prensip kendi aralarında da geçerlidir. Birbirlerine kendi ülkelerinde banka açma veya alma konusunda her zorluğu çıkarırlar. Avrupa Birliği'nde sektör içinde yabancı banka payı en yüksek ülke yüzde 25 oranıyla Belçika. Büyük ülkelerde bu pay yüzde 15'i geçmiyor. Büyük bankalarda ise yabancı hissesi çok düşük. Geçenlerde, yabancı bir grup, yüzde 5'in üzerinde pay almak isteği ile bir İtalyan bankası ile görüşmelere başladı. Bu girişim İtalyan Merkez Bankası'nca bloke edildi. Merkez Bankası Başkanı Antonio Fazio, bu konu ile ilgili eleştirileri yanıtlarken, 4 büyük banka içinde yabancıların payının Fransa'da yüzde 3 iken İtalya'da yüzde 17 olduğunu belirterek kendi bankacılık sistemlerinin diğer AB ülkelerine kıyasla daha açık olduğunun altını çiziyordu. Avrupa Birliği'nin büyükleri, yabancı bankalarla ilgili böylesi bir kavga içindeler. Biz ise bu konuda vizyon ve politika oluşturmadık. Böyle devam edersek, eski bir deyimle, "eğer gidilecek yolu bilmiyorsanız, her yöne gidebilirsiniz" kuralı geçerli olacak. Bunu unutmayalım.
|