 |  |
Din, Diyanet ve Cemaat
Fransa'da Atatürk'e de esin kaynağı olan 1905 tarihli Laiklik Yasası'nın yüzüncü yıldönümü dolayısıyla "İslamiyet modern ve demokratik toplumla bağdaşabilir mi" tartışmalarının iyice yoğunlaştığı bir sırada TESEV çok önemli bir araştırmaya imza attı. Araştırmanın konusu: "Sivil, şeffaf ve demokratik bir Diyanet İşleri Başkanlığı mümkün mü?" Çok önemli, çünkü tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de dinin toplumsal yaşamda etkisi ve ağırlığı artıyor. Zaten araştırmada "Camilere sadece yaşlılar gelmiyor, özellikle son dönemlerde gençlerin sayısında artış var" gözlemine yer verilmesi de bunu kanıtlıyor. Bu genç kuşağın din ile çağdaş değerlerin sentezini yapacak biçimde yetiştirilmesinde en büyük görev Diyanet'e düşüyor. Ayrıca geri dönüşü olmayan AB sürecinde, dindevlettoplumbirey ilişkilerinin yeniden tanımlanmasında da Diyanet hayati rol üstlenecek. Ve nihayet bugün sayıları 4 milyon olan, yarın belki 10 milyonu geçecek AB'deki Türkler'in asimile olmadan entegrasyonu da, cemaatleşip içine kapanmaması da, Diyanet'e ve onun yetiştireceği din görevlilerine bağlı olacak.
AB sürecinde din Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu da bu zorlu misyonun bilincinde. Daha iki gün önce, "AB müktesebatı ile bizim dini ve kültürel birikimlerimiz uyuşmayabilir" dedi ve kaçınılmaz olarak gündeme gelecek konuları şöyle anlattı: "AB sürecinde en zorlu tartışmalar, din ve kültür alanlarında yapılacak. 'Bu tartışma da nereden çıktı' denilmemeli. Herkes sahip olduğu değeri ve geleneği rasyonel olarak ortaya koymalı, tartışmalı. Rasyonel temellere oturtmadan, izahını ve savunmasını yapmadan Batı medeniyetiyle yüzleşmek mümkün değil. Yüzleşebilmek için önce insanın kendi değerlerini bilmesi, savunması ve hatalarını görmesi gerekir."
Aydınlanma ile barış Bardakoğlu'nun "Nereden çıktı" diye şaşırmamamızı öğütlediği, "Rasyonel temellere oturtup izahını yapmamızı" istediği tartışmalara bir örnek verelim. Fransa'nın önde gelen Müslüman düşünürlerinden Abdennur Bidar geçen hafta "Le Monde" gazetesinde bir "Manifesto" yayınladı. Kendini "Avrupa Müslümanı" olarak tanımlayan, İslam'ın "Modernite" ile bütünleşebileceğini, özgürlük, eşitlik, hoşgörü, din ve devlet işlerinin ayrılığı gibi değerleri benimsememesi için neden olmadığını savunan Bidar "Manifesto"sunda geçmiş çağların koşullarına göre düzenlenmiş, günümüzde geçerliliği ve uygulanabilirliği olmayan dini kuralların ayıklanması çağrısı yapıyor ve şöyle diyor: "İslam'ın ilkeleri insan hakları ışığında yeniden belirlenmeli. Bireysel özgürlük, cinsiyet eşitliği, laiklik, uluslar ve dinler arasında hoşgörü değerleriyle çelişen öğeler, yazılı kaynaklarda bile yer alıyor olsa, kadük ilan edilmeli. Aydınlanma ile İslam'ın barışması zamanı geldi... " Düşünürler, araştırmacılar, kısacası aydınlarımız bunun gibi daha niceleri karşımıza çıkacak tartışmalara kendilerini şimdiden hazırlamalılar. Ancak Diyanet de hazırlanmalı ve tartışmalara katılmalı. "Nereden çıktı" demeyin; TESEV araştırmasında var. Diyanet'e eleştirilerin başında "Dini tartışmaların dışında kalması", içe kapanıklığı geliyor. Ve karamsar bir yorum yapılıyor: Diyanet yönetimi de bunun farkında ama hayatından memnun kurumun kabuğunu kırması kolay olmayacak.
|