Adalet duygusu
Vatandaşlık bilinci terkibinin en önemli unsuru "adalet duygusu". Bu yüzden, cumhuriyet ya da demokrasi, yahut her ikisi birden olduğunu iddia eden rejimlerin en iddialı düsturu "kanun önünde eşitlik" tir. Başka hiçbir şeyde "eşitlik" sağlayamamanın özür dilekçesi. Hoş, "kanun önünde eşitlik" bile başka "eşitsizlikler" yüzünden bozulur. Herkesin "adil savunma ve yargılanma hakkı" vardır da, herkesin iyi avukat tutacak parası, kimi yargı yorumlarında etkili olabilecek konumu, hatta hatta suç ve suçlanma ortamından uzak durmada eşit pozisyonu olmayabilir. Hatta, "kanun önünde eşitlik" e rağmen, "kanunların eşitliği, dengesi, adilliği" bulunmayabilir. Neyse. Lakin, devletin, bile bile, bu "eşitlik, adalet" beklentisini bozması pek hoş olmaz.
Mardin Kızıltepe'de, Irak'a tanker şoförlüğü yapan ve yola çıkmaya hazırlanan bir baba ile 12 yaşındaki oğlu Uğur, "operasyonda öldürülmüştü", biliyorsunuz. Davası başladı; Sabah da önceki gün bunu manşetten duyurdu. Sanıklar, bazı polisler. Önce görevden alınmışlardı. Sonra, dava öncesinde, göreve iade edildiler ve başka yerlere tayinleri çıktı. Elbette, suç mahkemede kesinleşene kadar, "sanık" masum sayılır. İster polis olsun, ister sıradan vatandaş. Ancak "sanıklık" konumu değişmez. Ortada iki ölünün bulunduğu, birinin 12 yaşında bir çocuk olduğu bir davada, "sanık" kim olursa olsun, mahkemeye getirilmiyorsa, gelmemesi için adeta "kaçırılıyorsa", o "kanun önünde eşitlik" te bir sakatlık yok mudur? Bir çocuğun "terörist olma ihtimali" üstüne inşa edilen ve neredeyse öldürülmesini mazur gösteren bir ön kabul olabilir mi?
Bizzat "yargı süreci" üstüne bir şey söylemem. Ama "yargı dışı süreç" var karşımızda. Mutlaka şöyle düşünebilmeli insan: Ben bir anne olsam çocuğumu, ben bir babaanne olsam çocuğumu ve torunumu, hangi gerekçeyle, hangi bilgiyle yahut hangi yanlışla vurmuş olurlarsa olsunlar, kurşunu atanların mahkemede bile bulunmamasını kabul edebilir miyim? Bir polis ailesi de böyle düşünebilir: Kabullenebilir miyim? İçişleri bakanları da böyle düşünebilir: Razı olabilir miyim? Çocuğumun bedenine girmiş 13 kurşunun önemsizleştirilmesine katlanabilir miyim? "Adalet duygusu"nun çıkış noktası öncelikle budur; bizzat "adalet"in kendisi olmasa da. İçkili bir gecede, İstanbul'da trafik kazasında yanındaki kızın ölümüne sebep olan polis müdürünü, kendi amirleri, daha mahkeme olmadan "çürük elma" ilan etmedi mi, görevden el çektirmedi mi? Mahkemeden saklanacak mı? "Sanık" polisler açısından bile bu eşitlik midir! Farklılığı yaratan; önyargılara sinmiş, "o bölgede bir çocuk bile terörist olabilir" düşüncesi mi, o bölgenin insanlarına, delik deşik bir çocuk bedeni önünde dahi, "adalet" namına dahi "taviz verme" korkusu mudur?
Yani, sanık polislerin savunmasını hazırlayanların... "Çocuğun koltuk altı kılları ve terleyen bıyıkları vardı... Birleşmiş Milletler dünyada 300 bin çocuğun terörist olduğunu söylüyor" dedikleri gibi, "yargı"dan önce bir önyargımız mı var bu ülkede! Savaşlarda kullanılan çocuklar üstüne bir raporun bile, 13 kurşunla vurulan bir çocuğun "teröristliği"ni kanıtlaması... "Koltuk altı kılları ve terleyen bıyıklar"ın çocuk çocuk öldürülmeyi hak ettirdiğinin düşünülmesi. "Adalet" yargının işi. Karışamayız. Ama "adalet duygusu" hepimizin işi. Hissedebilmeliyiz.
|