|
|
Sosyal güvenlik açığına limit
Türk ekonomisine dışarıdan bakanların hayret ettikleri konuların başında sosyal güvenlik sisteminin açığı geliyor. Bu kadar genç bir nüfusa sahip ülkede, sosyal sigorta sistemine ödenen primlerin yapılan ödemelerden fazla olması beklenirken tam tersi ortaya çıkıyor. Sistemdeki açık on beş yıldır artarak sürüyor. Sonuçta, genç nüfus yapısına sahip bir ülkede açık yerine fazla veren sosyal güvenlik sisteminin oluşturacağı orta ve uzun vadeli fonlar ile yatırımlar finanse edilebilecek iken, Türkiye'de tam tersi oluyor. Ödediğimiz vergilerle bu sistemin açığı karşılanıyor. Türkiye'deki kamu sektörü açığının ve artan borçların önemli bir kısmı sosyal güvenlik sistemi ile ilgili. 2000 yılında uygulamaya konulan programda % 3 oranına ulaşan bu açığın 2002 yılında % 2'ye indirileceği öngörülmüştü. Tam tersi gerçekleşti. Geçen yıl milli gelirin % 5'i düzeyine ulaştı. İyimser öngörülere dayalı ve bunun yansıması olan önlemlerle sonuç alınamadığını hepimiz biliyoruz. Son yapılan açıklamalarda, IMF'nin de bunu gördüğünü ve Türkiye ile üzerinde uzun süre çalışılan yeni programda sosyal güvenlik sistemi açığına limit koymayı kararlaştırdığını anlıyoruz. Geçen hafta basın toplantısı düzenleyen IMF basın sözcüsü Tom Dawson, son gelişmelerle ilgili bir soruyu yanıtlarken, teşvik kapsamına alınan il sayısının arttırılmasına sosyal güvenlik sisteminin açığını fazlalaştıracak bir uygulama olması nedeniyle karşı olduklarını söylüyor ve ilave ediyor. "Bu programdaki en önemli hedeflerin milli gelire oranla % 6,5'lik faiz dışı fazla ve % 4,5'lik sosyal güvenlik açığı olduğu açıktır. Öngörülen bölgesel teşvik planı bu iki hedefi tehlikeye sokar." Gayet açık ve net yanıttan çıkan gerçek, faiz dışı fazla yanında sosyal güvenlik açığı için de limit konulması hususunda Türk tarafı ve IMF'nin önceden anlaştıklarıdır. Anlaşma yürürlüğe girerse piyasalar artık bu iki limite birlikte bakarak maliye politikasındaki gelişmeleri takip edeceklerdir. "Peki bu doğru bir yaklaşım mıdır?" sorusunun yanıtını yıllardır çözülemeyin bu sorunun içeriğinde aramak gerekir. On beş yıldır sosyal güvenlik sisteminin açığı sorununu bırakın çözmeyi giderek ağırlaştıran bir ülke, IMF ile tekrar anlaşma yapmak isterse sonunda olacağı budur. Siyasiler, "acısı sonradan çıkacak" kararların bir örneği olan sosyal güvenlik sistemi kanalı ile popülist politika uygulama girişimini yapmaktan kendilerini almamaktadırlar. Teşvik önlemleri içinde il sayısının artırılması bunun son örneğidir. IMF ile anlaşma olsun ya da olmasın, bu ve benzeri konularda yöneticilerin çok hassas olması gerekir. Fırsat buldukça, sanki kimsenin aklına gelmemiş olduğu sanılan önlemlerle sistemi bozmalarının bir maliyeti olduğunu anlamaları ve buna uygun davranmaları, kendi itibarları açısından önemlidir.
|