Ekonomi öncelikli konu ama
Son günlerde mali piyasalar üzerinde hakim olan tedirginlik devam ediyor. Peki insanların anlamakta güçlük çektiği durum nedir? Her şey iyi giderken neden piyasalar geriliyor ve neden olumsuzluk yaşanıyor? Herkes bu soruların cevabını arıyor. Öncelikle şunu belirtmemizde yarar vardır. Ekonomi söylendiği gibi kötü değil. Ancak her şeyin yolunda olduğunu söylemek de mümkün değil. O zaman bir analize ihtiyaç vardır. İsterseniz olumlu verilerden işe başlayalım. Uzunca bir dönemden sonra ilk defa tek haneli rakamlarda seyreden enflasyonla karşılaşıyoruz. Birkaç yıl önce bırakınız bu durumu yaşamayı, bunu hayal etmek bile mümkün değildi. Faizler oldukça düştü. Bu da borçlanma maliyetimizi olumlu yönde etkiliyor. Toplam iç ve dış borç stokunun artışındaki yükselme hafifledi. Uluslararası derecelendirme kuruluşları peş peşe ülke notumuzu yükselttiklerini açıklıyor. Borçların çevrilmesinde sorun yaşanmadığı gibi vade uzuyor ve maliyet düşüyor. İhracatta oldukça artış var. Ve her şeyden önemlisi, tek parti iktidarı olmanın yarattığı istikrar sayesinde siyasi olumsuzluklar olmadığı için geleceğe güvenle bakılıyor.
Olumsuz göstergeler var Peki hiç mi olumsuzluk yok? Elbette var. Bunları da sıralamakta yarar vardır. Cari işlemler açığı artıyor. Bunun çözüm yolları aranmalı ve tedbir alınmalı. Üretim artışı ve ihracat artışından kaynaklanan ilave döviz girişi olmadığına göre, sıcak para ile bu karşılanmaya çalışılıyor. Ancak sıcak paranın ömrü kısa olduğu için bu da köklü çözüm değil. İşsizlik çığ gibi büyüyor. 2.5 milyonu resmi, toplam 4.5 milyon işsiz olmasına rağmen yatırım yok. Özelleştirmede arzu edilen sonuçlar alınamıyor. Bürokrasi verimsiz çalışıyor. İş aleminin önündeki engeller maalesef devam ediyor. Yeniden gündeme gelen operasyonlarla korkarım ki, iş alemi ürkütülür ve bürokrasi kilitlenir.
ABD ile sorunlar var ABD ile ilişkilerde her ne kadar pembe bir tablo çizilse de gerçeği kabul etmek gerekir ki, işler tam anlamıyla yolunda değil. Karşılıklı olarak güven sorunu yaşanıyor. Öte yandan AB ile henüz tam anlamıyla işler yoluna konulmuş değil. AB üyesi olan Güney Kıbrıs'ın tanınması gündemdeki yerini koruyor. KKTC'nin durumu ortada. Sınır komşumuz Irak'ın durumu ve seçimler sonrası yaşanması muhtemel gelişmeler ve son günlerde ön plana çıkan İran ve Suriye ile ABD arasında yaşanan soğuk savaşı göz ardı edemeyiz. Bütün bunlar da ekonomiyi olumsuz yönde etkiliyor.
IMF ile sorunlar aşınmalı IMF ile imzalanması beklenen üç yıllık stand-by anlaşması bir türlü onaylanmıyor. Her ne kadar hükümet yetkilileri bir sorun yok, en kısa zamanda imzalanacak dese de hepimiz biliyoruz ki, henüz IMF ile mutabakata varılmayan konular var. Gelir İdaresi Kanunu, Bankalar Yasası ve Sosyal Güvenlik Reform Yasası konusunda olumlu gelişme yok. IMF, 'bunlar olmadan imza olmaz' diyor. Bu yetmemiş gibi IMF ile yeni bir sıkıntı daha gündeme geldi. Teşvikli il sayısının 36'dan 49'a çıkarılması. Ekonomiden sorumlu Bakan Babacan; "Bu konuda kararlıyız, dönüş mümkün değil" dedikten bir saat sonra IMF'den cevap niteliğinde bir açıklama geldi. "Teşvikli il sayısının artması bütçe hedeflerini olumsuz etkiler" diye. Kısacası, teşvikli il sayısına IMF karşı.
Hükümet elini çabuk tutmalı Hükümet IMF ile yaşanan çözümsüzlüğü süratle ortadan kaldırmalı. Gelir İdaresi Kanunu, Bankacılık Yasası ve Sosyal Güvenlik Reformu Kanunu için düğmeye basmalı. Bunların dışında Teşvikli İller Yasa Tasarısı'nı yeniden gözden geçirmeli. Teşvikli illerin artırılması içeride de tartışılıyor. Birçok il birbirine düşman kesildi. Kaş yapayım derken göz çıkarılmamalıdır. Teşvikli il kapsamı genişledikçe, kapsam dışı kalan illerden bu illere akın başlar. Sonra bu illerde de işsizlik sorunu gündeme gelir. Bütün bu açıklamalardan sonra görüyoruz ki, ekonomide olumlu gelişmelerin yanında tedbir alınması gereken konuların da var olduğu, ayrıca ABD ve IMF ile ilişkilerin belli bir düzene oturtulması gerekiyor. Hükümetin bunu bir kompleks yapmaması gerekir. Bizden söylemesi.
|