| |
Edirne treninde Rimi Rimi Ley
Eurovision'da ülkemizi temsil edecek şarkı, Rimi Rimi Ley, hiç beğenilmemiş. Geçen gün bir gazetede şöyle yazıyordu: Rimi Rimi Ley, Eurovision tarihimizin en berbat şarkısı Opera'dan bile kötüymüş, ben uzmanların yalancısıyım. Zaten, bir tek Galatasaray'la bile Avrupalılar'ı evire çevire yenmeye alıştığımızdan olsa gerek, Eurovision'u falan kimsenin iplediği yok artık. Eurovision falan deyince, insan, şunu da merak ediyor: Avrupa parası Euro'ya, bence yersiz bir Türkçeleştirme gayretiyle Avro denmesini önerenler, neden şu Eurovision kelimesinin yerine, Avrovizyon demiyorlar? Kimseyle didişecek değilim ama ben Avro lafını hiç sevemedim. Kulağa çok çirkin geliyor. Bir kelime üretirken sadece anlam mantığına değil, ses estetiğine de bakılmalı. Türklerin yuro'ya dili dönmez derseniz eğer, ben de size sevgili milletimizin regl kelimesine ne kadar dilinin döndüğünü sorarım. Üstelik, yuro da aldı başını gitti, avro hiç tutmaz zorlamayalım. Gelelim enerji sektöründe, mümtaz bürokratlarımızın aralarında kurdukları "enter konnekte rüşvet" sistemine! Kapısında at nalı gibi genel müdür yazılı odalarda, maroken koltuklarda yayılmış kazık kadar adamların, müteahhitlerden tavuk ısmarlar gibi "karı ısmarlamasına" zerre kadar şaşırmadım da, Gebze'deki akaryakıt yolsuzluğu ile ilgili rapor hazırlayan müfettişlerin tespitini okuyunca bir yaşıma daha girdim. Devletten demiryolu ihalesi almak için, uluslararası şirketlerle karmanyolaya giren çete, kendi arasında 10 milyon dolarlık "rüşvet protokolü" yapmış. Demek ki netice itibariyle, "rüşvetin belgesi mi olur, pezeve.." noktasından, "rüşvet prokotolü" düzeyine sıçramışız, bu da bir başarı sayılmalıdır. Bakan Hilmi Güler, "250 enerji dosyasından 115'i temiz" diyor. Ben de bardağın dolu tarafına bakıyorum vallahi çok iyimserim, ya hepsi kirli olsaydı! Şu sıra okumakta olduğum muhteşem bir kitaptan, hoşunuza gideceğini umduğum bir alıntıyla bağlayalım konuyu. Ünlü Alman hukukçu Ernst Hirsch, kendi hayatını anlattığı kitapta şahane bir anekdot aktarıyor. Bildiğiniz gibi Hirsch, 1933'teki Hitler darbesi üzerine başlayan Yahudi düşmanlığından nasibini almış, Türkiye'nin o zamanki modern öğretim yatırımı sayesinde Türkiye'ye gelmiş bir büyük hukukçu. 20 yıl hizmet vermiştir Türkiye'ye.. Ülkemize 1933'te ilk gelişini şöyle anlatıyor: "Trenle Kapıkule'den girdik, Türk topraklarına. Tren saatlerce Trakya topraklarında dolanıp durdu. Yolculuk 10 saatten fazla sürdü. Sonradan öğrendim ki, bu demiryolu imtiyazını Belçikalı Baron Hirsch almış Osmanlı'dan 1869'da.. Adam, Osmanlı Hazinesi'nden daha fazla para tırtıklayabilmek için, dümdüz olan Trakya ovasında demiryolunu dolaştırmış da dolaştırmış.. Kuş uçuşu 220 km olan mesafeyi, 320 km olarak bi'güzel tamamlamış. Osmanlı hazinesinden de ona göre para almış." Bu anekdotu, bir yolsuzluğu duyduğunda ilk kez böyle bir şey işitmiş gibi hoplayan erbab-ı matbuata ithaf ediyorum. Bense, yerli ihalecilerimizin müthiş buluşları ile ne kadar gurur duysak azdır diyorum. Edirne treni hâlâ 320 km yol gidiyor. Yeni jenerasyon demiryolu ihalecileri ise aralarında rüşvet protokolü yapıyorlar. Ley ley lümü lümü ley..
|