1 Nisan şakası!
Tabii ki şaka değil, epey ciddi. Şakaya gelir tarafı da yok, ama bir şaka kadar bile ilgi çekmiyor. 1 Nisan sabahı, her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının hayatı, çoluk çocuk, yeniden düzenlenmiş, kanun karşısında yeniden ölçülüp biçilmiş olacak... Lakin, hiçbir şey yokmuş, hiçbir şey değişmiyormuş gibi akıp gidiyor hayat. Mahkeme duvarına çarpana kadar, "kör uçuş"!
Yeni "Türk Ceza Kanunu", çevre kirleten Türk iş dünyasına iki yıllık bir kıyak muafiyet dışında, 1 Nisan'da yürürlüğe giriyor. Ve, sanırım yargıcından avukatına, medyasından güvenlik görevlisine, hele hele sıradan insana kadar, çoğumuzun bir fikri yok. Nitekim yargıda adeta seferberlik halinde, hakimlerin yeni duruma "hakim" olabilmesi için toplu halde eğitim almaları öngörüldü; bunlar başlıyor. "Uygulayıcılar"ın hangi durumda nasıl davranacaklarını bildikleri ve kalan sürede bunu ne derece hatmedecekleri şüpheli. "Hatmetmek" de yetmiyor... Çünkü, geçenlerde burada da değindiğim "yorum" devreye girecek her davada. Polis ne anladı, savcı nasıl değerlendirdi, hakim nasıl yorumladı, zanlı yahut sanık veya avukatı ne sandı... "Yorum" cezayı ve tek tek herkesi çekiştirecek, sürükleyecek. "Hatadan korkan" sorumluluğu bir başkasının üstünde bırakmaya çabalayacak. "Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır" düsturunun ardından, "kasıt"ın dereceleri yorumlanacak... "Olası kast" mıdır, "taksir"in "bilinçli"si midir diye mahkeme duvarları çatlayacak!
O kadar ki, yeni ceza kanunuyla birlikte, ceza indirimlerinden dolayı geçici tahliyeler yapılmış... Ancak mahkemeler bu kararları verirken, infaz değişikliğinden ötürü, dışarı bırakılanların bazılarının yeniden içeri alınması gerekmişti. Şimdi muhtemelen binlerce dosya yeniden mahkemelerinin yolunu tutacak; "bitmiş davalar" adeta yeniden görülecek. Avrupa Birliği güzergahında birçok olumlu yanı olmasına rağmen... Kimi "uygulayıcılar"a göre "suçun takibini zorlaştıran"... Suç çeşitlerini çoğaltan yeni bir durum söz konusu. Dilencilikten "aile içi" dayağa kadar. Mesela; artık çocuğunuzu asla dövmeyin; ciddi hapis cezası var. "Dizini dövmek" de yok. Tabii ki çocuklar hiç dövülmesin; ama mesela bizim mesleğimizde ciddi "kanuni dayak" yeme ihtimali var. Yazıp çizerken diz üstü çöktürülme ihtimali var. "Temel milli yararlar"ı gözden ırak tutmama keyfiyeti var.
Neyse... Asıl söylemek istediğim, bu "yeni devlet ve kamu düzeni"nin hakkında derin bilgi sahibi olma ihtiyacına karşılık, genel vurdumduymazlık. Oysa, "TCK 4. madde" der ki, "Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz." Mazeretiniz var mı?
|