| |
Murat Aslan'ı Orhan Pamuk mu öldürdü?
Geçen pazartesi günkü "Nedir bu sessizlik?" başlıklı yazımda Radikal gazetesine de manşet olan bir cinayetten söz ediyordum. Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Teşkilatı JİTEM'in yedi kişilik ilk kadrosunda yer alan eski PKK itirafçısı Abdülkadir Aygan 1994'te, 24 yaşındaki Murat Aslan'ı kaçırıp işkence ederek öldürdüklerini, daha sonra da Dicle kıyısında yaktıklarını, önce Özgür Gündem gazetesinde yazmış, sonra da bu anıları kitaplaştırmıştı. Bu itiraflar, öldürülen Murat Aslan'ın babasının bitmez tükenmez çabaları, cesedi görüp gömen bir çobanın ve köylülerin şahitliği, mezar açılarak yapılan DNA testi sonucu doğrulanmıştı. Abdülkadir Aygan itiraflarında JİTEM'in 29 kişiyi daha öldürdüğünü anlatmaktaydı. Demokratik bir ülkede tüm toplumu ayağa kaldıracak böyle bir gelişme karşısında, özellikle medyadaki sessizliği doğrusu garipsemiştim... Yazının son paragrafı şöyleydi: "Evet. On yıl önce, Dicle kenarında işkence edilerek öldürüldükten sonra yakılan genç bir adamın cesedi ortada duruyor. Katiller yakalanacak mı? Yakalamak için gereğini yapacak mıyız yoksa süregelen sessizliği korumaya devam edecek miyiz? Eğer bu sessizlik sürerse o zaman da şu soruya sıra gelecek: Bu sessizlik ne anlama geliyor?" Bu yazımın hemen ertesinde Fehmi Koru, Taha Kıvanç imzasıyla "Sessizliğin çığlığı" başlığıyla bu cinayetle ilgili beni daha da dehşete düşüren bir yazı yazdı. Aynı gazetede evrensel kriterlerle medyanın tomografisini çeken "Kronik Medya" da "Tüyler ürpertici itiraflara köşeler bigane" başlığıyla, Ali Bayramoğlu'nun bu vahşete daha önce dikkat çektiğini de hatırlatarak konuyu bir kez daha sorguladı. Haberx ve Medyatava siteleri internette endişeme ortak oldular. Bu arada Birgün Gazetesi Yurt Haberler Müdürü Oktay Özilhan kendilerinin bu haberi herkesten önce altıncı sayfalarında yayınladıklarını, Dicle Haber Ajansı Haber Müdürü Mehmet Ali Çelebi de bu cinayetin ortaya çıkarılmasında muhabirleri Burhan Ekinci'nin çabaları olduğunu anımsattı.
Fehmi Koru, anlattığı cinayet resmen doğrulanan itirafçı Abdülkadir Aygan'ın adının Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş'ın Susurluk Raporu'nda geçtiğini vurgulayıp, oradaki ifadesinden bir bölüm açıkladı: "Diyarbakır'a gittim. Bu arada JİTEM çatısı altında illegal bir oluşuma gidildi. Diyarbakır ve çevresinde PKK ile ilişkili olduğundan şüphelendiğimiz hemen herkesi infaz etme yetkimiz vardı. Bu insanları yakalayıp suçu varsa tespit edip, adalete teslim etmek yerine faili meçhul bir şekilde öldürmeyi bir yöntem olarak benimsemiştik. Bizden istenen buydu, bu tarzda talimat alıyorduk." Demokratik bir hukuk devleti ve onun gazetecilik anlayışı, böyle bir "suçüstü" durumunda ne yapar? "Yaşam güvencesi" açısından ortalığı ayağa kaldırır ama bizde çıt çıkmadı. Diyarbakır Barosu ve İnsan Hakları Derneği'nin olayla ilgili 31 kişi hakkında yaptığı suç duyurusuna da baktıklarım arasında bir tek Zaman gazetesinde rastladım.
JİTEM itirafçısının cinayet itirafları karşısında tavana bakmayı yeğleyenler, Orhan Pamuk'u yaylım ateşine tuttular. "Kürtler öldürüldü" deyince söven sayan ama işkenceyle öldürülüp yakılan Kürt vatandaşımız 24 yaşındaki Murat Aslan'ın Dicle kıyısında bulunan cesedine ses çıkarmayan bir garip sessizlik.. Böyle cinayetlerin işlendiği bir ülkede sessizlik bir noktadan sonra "suç ortaklığına" dönüşür. Katilleri bırakıp "cinayet var" diyeni yakalamak isteyenler "vatanperver" olduklarına gerçekten inanıyorlar mı? "Katil sevgisi" ve "gerçek düşmanlığı" ile yücelmiş bir vatan görmüşler mi hiç? Unutmasınlar ki, sessizlikle karşılanan cinayetler sadece o cinayetin kurbanını değil "vatanı" da öldürür sonunda..
|