Şeker, balı da acılaştırdı...
Hükümetin en çok eleştirildiği konuların başında, karar alırken veya kanun yaparken, "deneme-yanılma" yöntemine sıklıkla başvurması geliyor. Yasalar Cumhurbaşkanı'ndan veto yemeye, kararlar da kamuoyunda eleştirilmeye başladıktan sonra, hükümet toparlanma eğilimine girmişti. Ancak bir süre önce yeniden başa dönüldü. Oysa, 17 Aralık sürecinden sonra derlenip toparlanma ve sağlam basarak yoluna devam etme süreci bekleniyordu. Tam tersi oldu, dağınıklık, karar almada zorluk ve alınan kararın yanlışlığını görüp "yenisine bakalım" anlayışı tekrar baş gösterdi. Bunun bir örneği de yakın geçmişte yaşandı. Hükümet, Şeker Kanunu'nun geçici 8'inci maddesinin kendisine tanıdığı yetkiyle Şeker Kurumu'nu 31 Aralık 2004 tarihi itibarıyla ortadan kaldırdı. Kurum'un ortadan kalkması ile ortaya çıkan denetim boşluğun yaratacağı tehlike ve sıkıntıların neler olacağına önceki gün bu sütunda değinmiştik. Coşkun: Çok yanlış yaptık Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun aradı; söze, "Yazdıkların doğru, böyle bir karar olamaz, yanlış yaptık..." diye başladı. Yapılan yanlış dolayısıyla Başbakanlık bürokrasisine olan tepkisini dile getirmekten de sakınmadı. Bakanlar Kurulu'nun bir üyesi olarak kendisinin de konuyu atladığını itiraf etti. Gerekçesini de şöyle açıkladı: "Başbakanlığa, yerine denetim yapabilecek bir yapı oluşturulana kadar bir süre daha Kurum'un devam etmesi görüşünü ilettik. Ancak görüşümüzün tersine karar çıkardılar..." Coşkun "Şimdi kararı düzeltme yoluna gideceğiz" açıklamasında bulunup ekledi: "Öncelikle Şeker Kurumu'nu ortadan kaldırırken, Kanun gereği Dünya Bankası, AB'nin ilgili birimleri ve Milletlerarası Şeker Örgütü'nün görüşünü alma zorunluluğumuz vardı. Oysa buralardan görüş alınmadan Kurum ortadan kaldırıldı. Şimdi, bürokratik özelliği fazla olmayan yapıda Kurum'u yeniden oluşturacağız. Yalnız yönetim kurulu yapılanmasında değişikliğe gideceğiz..." Kurum'un geçmişte olduğu gibi "özerkliğini" ve şeker kotasının denetiminde yaptırım gücünü koruyup korumayacağı sorumuza yanıtı ise şöyle oldu: "Kurum'u aynen Reklam Kurulu gibi Sanayi Bakanlığı'nın bünyesinde oluşacak. Sadece pancar kotalarının belirlenmesi yetkisi bakanda bende olacak, diğer konularda özerkliğini koruyacak..." Coşkun bunları söylese de bir Kurum, Bakanlık bünyesine girdiğinde en liberal bakanların yönetiminde dahi karar alma mekanizmasının hangi koşullarda çalıştığı bilinen bir gerçek. Nitekim Bakan da Kurum'un yönetim yapısında değişikliğe gidecekleri belirtiyor. Kamudan gelen temsilciler değişmeyeceğine göre, özel sektörden gelenler ayıklanacak. Sonuçta, pancar dışı ürünlerden elde edilen nişasta bazlı şeker üretimine konulan kotayı denetleyen ve ağır cezalar veren özerk yapının, özgür karar alma mekanizmasında aksamalarla karşılaşılması kaçınılmaz olacak. Peki, nişasta bazlı şekerin zararı ne? Aslında sağlığı doğrudan tehdit eden özelliği yok. Ancak, AB ülkeleri, karaciğerde yeterince parçalanmadığı, obeziteye neden olduğu gerekçesiyle ağır yaptırım getirmiş bulunuyor. Balı da acılaştırdı AB ülkeleri bu yapıdaki şekerin toplam üretim içindeki payını, koyduğu kota ile yüzde 2 gibi düşük seviyede tutuyor. Bunların kola, meyve suyu, bisküvi, çikolata gibi gıda maddeleri içine katılmasına da olumlu bakmıyor. Nitekim, son örneği de bir süre önce Türkiye'den AB ülkelerine bal ihracatında yaşanıyor. Türkiye'de yetiştiriciler, petek içlerini daha süratli doldurması için arılarının önüne besin olarak, nişasta veya glikoz bazlı şeker seriyor. Bu şekilde üretilen bal, "doğal yoldan" elde edilmediği, nişasta bazlı ve glikozdan sağlanan şekerden beslenen arılar tarafından üretildiği gerekçesiyle Almanya'dan geri dönüyor. AB de Türkiye'ye nota veriyor. Yani sadece şekerin tadı kaçmıyor, balı da acılaştırıyor...
|