Karın anti-aging üzerinde etkileri!
Bu hafta, öğrencilere özendiğim kadar kimseye özenmiyorum. Tarihte ikinci kez yaşanan "Yarıyıl tatilinin, kar tatiliyle birleşip uzaması" mutluluğunu yaşıyorlar! Ne kadar sevinçli, ne kadar gevşek ve gevrek, ne kadar tatlı bir "pencere önü kar seyredip kurabiye yeme ve bütün gün ayak altında dolaşarak ev halkının hayatını karartma" dönemi içinde olduklarını gayet iyi biliyorum! Başıma geldi çünkü. Yaşıtlarım hatırlayacaktır. 80'li yılların başında benzeri bir kar tatili yaşadık. Yarıyıl tatili bitti. Okul formaları lacivert beyaz bir tehdit ve iç kapatıcı bir "okul başlıyor" habercisi olarak ütü masalarında yerlerini almışlardı ki, o pazar günü, akşam üstüne doğru kar başladı! Ve hiç durmadı!
HAYATIMIN EN TATLI UYKUSU... Sabah kaldırıldık. Kahvaltı etmek üzere masada yerimizi aldık ve o yılın bizim açımızdan en büyük müjdesi radyolardan verildi: Okullar üç gün tatil! Sanırım hayatımın en tatlı iki-üç uykusundan biriydi, o yatağa geri dönüp uyuduğum birkaç saat! Şahane günler devam etti. Kâh apartmanın ve mahallenin çocuklarıyla kapı önünde kartopu keyfi, kâh akşamları erken yatmak zorunda olmayıp televizyon seyretmenin mutluluğu, kâh saatlerce kitap okuduğum akşam üstleri, kâh arkadaşlarla, "Daha bir hafta yağacakmış, ooooh" konulu telefon sohbetleri. Sanırım o yıl bir aya yakın bir tatil yaptık. Ve bir gün, sinir, güneşli, karın çamura dönüştüğü bir gün, "Yarın okullar açılıyor" dediler!
KARTOPU OYNAYAN VAR MI? Müteakip bir ay boyunca okulda camın önünde kar duası yaptığımızı hatırlıyorum. İşe yaramadı! Aynı iklim cilvelerinin yaşandığı bu son hafta, çocukluğun en güzel tarafının sorumsuzluk olduğunu düşünmeye başladım. Çocuksan, kafanı koyduğun anda rahat bir uyku çekmen için tek gereksinimin vardır: Derslerini bitirmen! O da tabii en pimpirik çocuklar için! Dolayısıyla, kar yağdı ve okul tatil mi oldu? Hayattaki bütün sorumluluklardan, bir oksijen çadırına girmişçesine arınırsın! Karın, "Trafik ne olacak?", "Atkı almamıştım, grip olur muyum?", "Ne zaman hayat normale döner?", "İşler zamanında yetişir mi?", "Falanca yarın çalışamazsa halimiz ne olur?", "Kapının önünü temizlediler mi?", "Arabada zincir var mı?", "Yollar tamamen kapanırsa nereden mutfak alışverişi yaparız?" gibi dertleri, çocukları asla ilgilendirmez! Onlar tatil haberini alıp, sanki dünyadaki hayat tatile girmiş gibi, aynen kafayı vurup uyurlar! Veya eldivenleri takıp sokağa fırlayıp birbirlerine acımasızca kartopu atmaya başlarlar. Bu acımasızlık da sorumsuzluğun işaretidir, dikkatinizi çekerim. Birbirine öldüresiye kartopu atan yetişkin azdır!
KAR GELECEKTEN HABER VERİR Ben vücuttaki hücresel yaşlanmanın, kırışıklıkların, kemik erimesinin falan, tamamen bu sorumluluk duygusundan kaynaklandığını düşünmeye başladım son günlerde. Endişeler, iş üstlenmeler, saate bakmalar, tarihleri hesaplamalar, dudak yemeler, üflemeler, kaş çatmalar, tekrar kontrol etmeler... Bunlar yüzünden yaşlanıyoruz! Gerçekten. Hayatı daha ciddiye alan, her detaya takılan, olur olmaz bütün sorumlulukları üstlenen, ciddi insanlar daha çabuk çöküyor! Nerede daha çocuksu, daha umursamaz tipler var, yaşından küçük gösteriyor. Vallahi! Yani kar fırtınası başlayınca kafasında bin bir soru işaretiyle telefona sarılanlar yaşlanacak! "Allaah kar başladı, hadi kardan adam yapalım"cılarsa hepimizi gömecek! Yani karın havayı temizlemek, ardından sokakları pisletmek dışında, başka etkileri de var hayatımızda: Bir "sorumluluk ölçer" olarak, geleceğimizden haber vermek!
|