| |
Örümcek kadının öpücüğü ve katil sanığı İranlı kız
Mehmet Gülbiz'i öldürmek suçundan tutuklanan İranlı Farisa ilk anlarda "Babam çok zengindir. İran'da iş yerleri, fabrikaları var. Annem de İran Havayolları'nın yüksek müdirelerinden biridir" diyordu ya, kuyruklu yalanmış bu söyledikleri meğer. Hayal ürünü Konsolosluk işe el koyunca anlaşılmış işin aslı faslı. Kız önce Şah'ın, sonra Humeyni'nin İran Ordusu'nda subay olan, Irak savaşında kolundan yaralandıktan sonra malulen emekli olan bir babanın kızıymış aslında. Türkiye'ye geliş gidişlerinde her defasında "bize bedava" dediği uçağı değil treni de kullanmış kimi zaman. UNICEF'te elektronik mühendisi olarak çalışıyorum demesi de tamamen hayal ürünüymüş.
Kırılma noktası Olay sırasında çekilen video bantta görülen, bıçak darbeleri başlamadan önceki uzun öpüşmeydi ya, işte sonra olanları araştırınca o öpücüğe "Örümcek Kadının Öpücüğü" gözüyle baktım ben. Efsanevi Brezilyalı yönetmen Hector Babenco'nun bu unutulmaz filminin adı çok yaraştı olayın kırılma noktası olan bu son öpüşme anına çünkü. Şimdi biraz detay sunmak istiyorum size.
Kaçabilir miydi? Beyoğlu Polisi kısa sürede ve dört dörtlük toparladı Mehmet Gülbiz Cinayeti'ni malum. Oysa meçhul kalmasa da failin kaçmasına müsait bir cinayetti. Çünkü katil sanığı İranlı kızın ne parmak izi ne adres kaydı yoktu resmi kayıtlarda. Temel maddi delil sayılacak olay kasetini, fotoğrafları, kameraları da çalıp götürdüğü için rahatlıkla memleketine kaçıp, saklanabilirdi.
Şeytan ayrıntıda gizli Yakalandığı gece hastaneye kontrole gittiğinde kısa süre için karşılaştım onunla. 4-5 dakika konuşma fırsatımız oldu, İngilizce olarak. Bana anlattıklarıyla daha sonra edindiğim bilgileri birleştirince ortaya şu ayrıntılar çıktı: "Tahran'daydım. -Elektronik mühendisliği mastırı yapıyor aynı zamanda- RİCOH adlı kopyalama işiyle uğraşan bir şirkette çalışıyordum. Bir ara Fransız bir turist grup İran'a geldi. Ben onlara İngilizce tercümanlık yaptım. Beni çok sevdiler ve Türkiye'ye çağırdılar. İlk kez bu grupla 04.05.2004'te Türkiye'ye geldim Levent Movenpick Oteli'ne yerleştim. Mutlu bir Hollandalı Bu arada internetten tanıştığım Fotoğrafçı Mehmet Gülbiz'i telefonla aradım. Yanıma geldi. O Fransız grup ben ve Mehmet İstanbul'da tarihi yerleri gezdik. On gün kadar Bodrum'a gittik gezdik. Döndüğümde Mehmet'in evinde kalmaya başladım. İlişki sırasında fotoğraflarımı çekiyordu. 30 Mayıs'ta ülkeme döndüm. 10 gün sonra yeniden Türkiye'ye geldim. Herkese UNICEF'te çalıştığımı söylüyordum. Yine internette tanıştığım Hollandalı Rene Martin de Türkiye'de oturuyordu. Seni mahvederim deyince Onu aradım gelip beni aldı evine götürdü. Türk olan F...a adlı eşinden boşanmamış ama ayrı yaşıyorlarmış. Hafta sonlarında 7 ve 9 yaşında olan çocukları da eve geliyor bizimle kalıyordu. Martin boşanır boşanmaz benimle evlenmek istediğini belirtiyordu. Martin'le Çeşme'ye de gittik, tatil yaptık. Son gelişimde Mehmet mail attı, 'Buluşalım yoksa resimlerini konsolosluğunuza ve internete veririm' dedi. Korktum ve buluştum onunla.
Bana yumruk attı Evine gittiğimde 'son bir kez birlikte olalım mı?' dedi. Kabul ettim. Fanteziler yaptık. Kameraya çektik. Elleri bağlıyken göğsüne bıçakla vurunca anında doğrulup ellerini çözdü ve bana yumruk attı. Kafamı arkadaki eşya dolabına çarptım. 'Seni öldüreceğim' diye bağırdı. Güçlü bir insandı ama sanırım kalbine vurmuşum. 5-10 saniye sonra yığıldı kaldı. Acayip sesler, hırıltılar çıkarıyordu. Sonunda anne karnındaki cenin gibi kıvrıldı kaldı yatakta. Üstüne ceketini örtüp buzdolabından aldığım cep kanyağını ve heladaki kolonyayı döküp çakmakla yaktım. Tutuşmayınca oradaki keçi kılı battaniyeyi örtüp yaktım.
Soğukkanlılıkla Elim kesildiği için önce hastaneye gidip pansuman yaptırdım. Sonra da Martin'in evine gittim. Ona İranlı patronumdan çantalar geldiğini söyledim. Elime ne olduğunu sordu. UNICEF toplantısı için Hyatt Oteli'ne gitmişken karda düşüp elimi cam parçasıyla kestiğimi, bir bayan görevlinin beni hastaneye götürüp dikiş attırdığını söyledim. Çocuklar da evdeydi. Yemek yedik, televizyon seyrettik. Sonra ben laptoptan yine chat yapmaya başlamıştım ki polisler geldi beni aldı. Martin'in olaya dair bilgisi yok. Söylesem polis çağırırdı."
Şimdi ne olacak? İşte detaylar bunlar. Bir gerilim filmine konu olacak kadar sert, sarsıcı bir öykü baştan sona. "Peki şimdi ne olacak?" diye soran oluyor. Bundan sonrasını elbette yargı bilir, kararını verir. Ancak öğrendiğim kadarıyla Hollandalı Rene Martin'in avukatı A. Uğur Tuncer İranlı kız Farisa'nın da müdafiliğini üstlendi ilk sorgulama için. Ancak İran Konsolosluğu yetkilileri avukat Tuncer'e teşekkür edip 'bundan sonraki duruşmalarda kendilerinin bulacağı bir başka avukata vekalet verileceğini' söylediler. Farisa'nın polis ve savcılık sorgusunda tercümanlık yapan Derya Aşı'nın ücretinin de kendileri tarafından ödeneceğini söyleyen konsolosluk yetkilileri, hüküm aşamasında vatandaşları için suçlu takası yöntemi önereceklerini, Farisa'nın İran'da yargılanıp cezasını Tahran'da çekmesini istediklerini beyan ettiler.
|