Özerklik gidiyor, özellik geliyor...
Ekonomik ve sosyal hayatta ortaya çıkan iyileşmede özerk kurumların rolünü kimse inkar edemez. Nitekim, bir önceki hükümetin Başbakanı Bülent Ecevit de bunu dile getirmekten kaçınmamıştı. Ecevit'in sözleri, sitem eder gibi gözükse de sistemin işlemesini göstermesi açısından önemliydi: "Bazı kurumlara söz geçiremiyoruz. Kendi kendimizi bağlamışız..." Özerk kurumların yararı da o dönemde ortaya çıktı. Ekonominin ve sosyal hayatın işlerliğine siyasi müdahale yapılamamasının getirdiği olgunluk, o tarihte başladı. Meyvesini de başarılı bir şekilde bu hükümet topladı. Nitekim, serbest piyasa ekonomisine geçişte hızlı ve sürekli değişkenlik göstermeyen kalıcı adımların atılması özerk kurumlar sayesinde oldu. Yeri geldi hükümetlerin aldıkları yanlış kararlara direniş gösterebildi. Çoğu zaman da kurulan sistemin doğru çalışması için iktidarların aldıkları kararlarda destekçi oldu. Bankalardan sermayeye, enerjiden rekabete, radyo televizyondan telekomünikasyona, kamu ihalelerine kadar sistemin temel çarklarının doğru ve güvenilir olarak işlemesini sağladılar. Geçmişte yaşandığı gibi siyasi bir karar sonucu işletmelerin batırılıp, ihya edildiği dönemler bitti. Her bakanın istediği yere, istediği kadar ihale vermesinin ve seçim yatırımı yapmasının önü kesildi. Zaman zaman eleştirilen kararları da oldu. Ancak yaptıkları hataları, kurumun üye kaynaklarının çeşniliğinin getirdiği esneklik sayesinde süratle giderme başarısını da gösterdiler. Tek tip elbise Bugün için sayıları sekiz olan "Düzenleyici ve Denetleyici" kurumlara ileride yenilerinin eklenmesi serbest piyasa şartları altında kaçınılmaz. Dolayısıyla hükümet bu durumu da göz önüne alıp, özerk kurumları kanuni olarak "ortak hükme tabi" hale getirmek için geçen yıl kolları sıvadı. Bir yıl aradan sonra geçen hafta TBMM'ye 'Düzenleyici ve Denetleyici Kurumlar Hakkında Kanun Tasarısı' sunulunca kıyamet de koptu. Tasarıya eleştiriler sadece ana muhalefet CHP'den değil, bizzat iktidar partisi içinden de geldi. Eleştirinin odak noktasında hükümetin kurumları tek tip elbise içine sokma çabası ve özerk yapısından uzaklaştırmak istemesi yatıyor. Mevcut sistemde özerk kurumların üyeleri, ilgili oldukları sektörlerden de geliyor. Örneğin, Sermaye Piyasası Kurumu'na; TOBB, Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları da üye veriyor.Aynı şekilde Telekomünikasyon Kurumu'nda pazar payı en az yüzde 10 olan işletmelerin temsilcileri de üye olarak yer alıyor. RTÜK üyelerinden bazıları TBMM'den seçilirken, bazıları da Gazeteciler Cemiyeti ve Basın Konseyi tarafından belirleniyor.
Özerklik bitiyor Hükümetin getirdiği tasarı ise bunları yok ediliyor. Düzenleyici ve Denetleyici Kurumlar'ın üyelerinin, "ilgili olduğu alanda on yıllık tecrübe sahibi" olanlar arasından Bakanlar Kurulu tarafından seçilmesi ön görülüyor. Bu kurumlara, hükümet dışındaki sivil toplum örgütleri ve mesleki kuruluşlardan teklif edilecek isimler arasından Bakanlar Kurulu'nun seçim yapmasının önü kesiliyor. Bununla da kalınmıyor, özerk kurumların başkan ve yardımcılarının Bakanlar Kurulu'nca tayin edileceği belirtiliyor. Hepsine tek tip elbise girdirilmek isteniyor. Özerk kurum, hükümetin özel kurumu haline getiriliyor. Hükümet, bütün bunlara "özerk kurumların bir düzene kavuşması" ve buralarda çalışanların maaşlarının yüksekliğini gerekçe gösteriyor. Oysa, hepsinin internet sitesinde açıkça gösterilen maaşlara bakıldığında, iddia edildiği gibi yüksek olmadığı da görülüyor. Üstüne üstlük, temsil harcamaları bile bulunmuyor. Başkanların dahi bir misafiri geldiğinde yemek faturasını üstlenmesi için ilgili bakanlıktan izin alması gerekiyor. Özerk kurumlarda ihtisaslaşmayı ve mesleki kuruluşları kucaklamayı bir kenara bırakan, personel çalıştırmada dahi güçlükle karşılaşacak tasarı geçen hafta TBMM Plan Bütçe Alt Komisyonu'na sevk edildi. Tasarının bu haliyle yasalaşması beklenmiyor. Ancak aynen çıkması halinde Ecevit'in üç yıl önce söylediği sözlerin, bu kez tersten okunması gerekiyor.
|