|
|
Haluk'un alyansı sadece aksesuar
Elbette tekrar aşık olacağım, hatta 70'imde bile... Ama bir daha evleneceğimi sanmıyorum... Çok öfkelendiğiniz zamanlar oluyor tabii ama bu kendine zarar vermekten başka bir işe yaramıyor... Fazıl Say çok sevdiğim bir dostum, sevgilim değil. Bundan sonra da bizi birlikte görebilirsiniz.
Elbette yeniden aşık olacağım
Karşımdakini kırmamak için çok özen gösteririm. Baştan tüm kredilerimi açarım... Ama ilişkiye göre sonra onları toplarım taa ki sıfırlanana kadar
Yaşadıklarım altın değerinde benim için ama bunları yaşamak için de cesur olmak lazım. Risk almamak bence hayattaki en büyük risk.
Evlenmeye nasıl karar verdiklerini anlatırken "Haluk bir yol ayırımına geldi ve aşkı uğruna benimle kaldı" demişti Zuhal Olcay, 13 Haziran 2004'de yaptığımız röportajda. Ama ne iyi niyet, ne de sevgi kurtarmaya yetmedi bu evliliği... Hayat arkadaşlıklarını bitirdikleri gibi, Oyun Atölyesi'ndeki ortaklıklarını da sona erdirdi Zuhal Olcay ve Haluk Bilginer. Olcay şimdi tek başına, belki kırgın ama hiç yara almamışcasına devam ediyor hayat yolculuğuna...
* Yıllar sonra fotoğraf çektirmek için stüdyoya girdiniz, neden ihtiyaç duydunuz böyle bir şeye? Kendim için yaptım, arşivimde bulunsun diye. Röportaj yaparken fotoğraf çektirmekten hiç hoşlanmıyorum çünkü.
* Görünen o ki artık yeni bir dönem başlıyor ve sıkça röportaj vereceksiniz... Öyle de denilebilir. Yeni bir dizinin çekimlerine başlıyorum, Bülent Ortaçgil'le de "Başucu Şarkıları 2"yi çıkaracağız.
* Bildiğim kadarıyla siz dizi projelerine sıcak bakmıyordunuz, ne değişti? Evet, en son "Yeditepe İstanbul"da oynamıştım. İstediğim gibi hiçbir proje çıkmadı şimdiye kadar karşıma, hiçbiri içime sinmedi. Ama buradaki ekip sinemacı bir ekip. Yapımcısı Ada Film'in sahibi Nihat Durak. Onlara çok güveniyorum ve bir şekilde başladım işte... Dün bir film seyrediyordum, şöyle bir dialog vardı: "Descartes demiş ya, 'düşünüyorum öyleyse varım.' Bugün yaşasaydı ne derdi sence? "Televizyondayım, öyleyse varım." Ben tercih etmiyorum ama hiç görünmemek de olmuyor maalesef...
* Tuhaf değil mi, ne kadar görünüyorsanız o kadar varsınız. Asıl marifet görünmeden var olabilmekken... Öyle elbette, medyatik olmadan da kendinden, yaptığın işten sözettirebiliyorsan, inandığın işle insanlara ulaşabiliyorsan asıl olan bu. Ama televizyon o kadar güçlü bir alet ki, nasıl başedeceksiniz? Her gece bir tiyatro salonunu doldursanız, en fazla 600-700 kişi olur. Televizyonla baş etmeniz mümkün değil. Bu bir kültür, eğitim meselesi bir taraftan da.
* Siz bunu nasıl başardınız peki? Bunun bir formülü yok aslında ama ben ilk ünlenmeye başladığımda tek bir kanal vardı ve dolayısıyla bu benim işime yarayan bir şeydi. Ama ben işime dört elle sarıldım. Kendim seyretmekten keyif almadığım hiçbir iş yapmadım. İnsanlar da bu samimiyeti algılıyorlar.
* Gözönünde olmamaya, özel hayatınıza dikkat ettiniz ama... Doğru ama kimseyi kırarak yapmadım bunu. Hem sıcak hem mesafeliydim basınla ama hep kapalı kapılarım oldu. Herkesle çok fazla içli dışlı olmak, özel hayatınızla ilgili her türlü ayrıntıyı anlatmak bana doğru gelmiyor. Sizde merak edilecek hiçbir şey kalmazsa, siz aileden biri gibi olursanız ozaman bu işin bir büyüsü kalmaz ki! Hayatımda çok radikal bir değişikilik olmuştur, yepyeni bir projeye girmişimdir, o zaman insanları bilgilendiririm.
* Sizin hayatınızda da ciddi bir değişiklik oldu. Ayrılık sizi çok etkiledi mi yoksa hazırlıklı mıydınız buna? Bu konuda gerçekten konuşmak istemiyorum beni bağışlayın. Çünkü siz benim karşımda şu an bir ordusunuz, tek kişi değil. İnsanlar da beni bağışlasınlar lütfen çünkü ben bu konularda ketumum.
* Anlıyorum ama şu an neler hissettiğinizi de herkes merak ediyor... Şöyle söyleyeyim; yaşam iyi ki bize farklı hayatlar yaşama fırsatı tanıyor. Aksi halde son derece sıkıcı ve çekilmez, çok sığ ve güdük olurdu. Bu söylediklerimden asla "Ben böyle kötü bir hayat yaşadım" anlamı çıkmasın... Ben güzel bir hayat yaşadım, her şeyiyle hoştu ama şimdi başka bir boyuta geçildi. Bu boyut da çok güzel. İyisiyle kötüsüyle hayata kollarını açıp "Hadi gel" demek lazım. Aksi halde bir şeyleri sürdürmek için direnmenin, insanın kendisine büyük zararı var. Yeniliklere, yeni yollara açık olmakta yarar var.
* Peki siz yeniliklere açık biri misiniz yoksa tutucu mu? Ben bu iki ucu da barındıran bir insanım. Yani tutuculuksa sonuna kadar ama öbür uç da aşırı... Belki de beni heyecanını hiç yetirmeden, hep bir çocuk gibi şevkle yaşar kılan da bu. Bu iki uçta da hızla gidip gelebiliyorum. Bu karşımdaki insan için de bazen çok yorucu olabiliyor. Ama böyleyim ve çok memnunum kendimden.
* Alışkanlıkları ne yapacaksınız, onlarla başa çıkmak kolay olacak mı? Tabii ki onlardan bir anda kurtulmak kolay değil. Ama farkındalık ve akıl onun da üstesinden gelmenize yardımcı olur. Yaşadıklarım altın değerinde benim için ama bunları yaşamak için cesur olmanız lazım.
* Çekindiğiniz, korktuğunuz oldu mu ayrılık kararını alırken? Risk almamak bence hayattaki en büyük risk. Risk almıyorsanız o zaman çok riske girdiniz demektir ki bu da çok fena. Çok renksiz, ot gibi bir hayat bekliyor demektir sizi.
* Çok enerji dolusunuz, ne değişti hayatınızda, nedir size bu enerjiyi veren? Öyle bir ruh halindeyim şu an. Bir an önce çalışmaya başlamak istiyorum, arkadaşlarıma son 15 yılda hiç olmadığı kadar çok zaman ayırıyorum, hem çalışacağım, hem eğleneceğim... Enerji olarak çok yüksek bir dönemden geçiyorum. İnşallah bozulmaz ama matematiksel olarak bakarsanız hiçbir şey sürekli değil.
* Böyle bir süreçte kendinizi bu kadar iyi hissetmeniz ve yeni kapılar açmanız çok güzel yine de... Evet ama kolay olmuyor o kapıları açmak da. Her şeyin bir bedeli var, o bedeller ödeniyor ve yeni bir yaşam başlıyor. Bedelsiz hiçbir şey yok hayatta, en azından benim için öyle oldu.
* Bugüne kadar yaşadıklarınız size ne öğretti? Buna yanıt verirken genel bir cevap vermekten çok korkuyorum. Hayatı sevin, insanları sevin demek insanların kendi yaşadıklarıyla deneyimleyecekleri bir şey çünkü. Kendimle ilgili "Bana hayat şunu öğretti" demek ise çok yanlış geliyor. Belki de hala hiçbir şey öğrenmemişimdir. Dur bakalım, neler göreceğiz daha... Herkes kendi yaşadığının en önemli, en değerli, en sıradışı olduğunu düşünür. Beki de çok basit şeyler yaşamışımdır bilmiyorum ki... Hayat bana daha bir şeyler öğretecek bence, dur bakalım biraz daha yaşlanınca giderayak söylerim.
* Kendinizi çok suçladınız ya da "ben hatalıyım" dediniz mi? Suçluluk duygusuyla doğuyoruz zaten ama bazılarımızda bu ekstradan var. Ama ben kendime çok yüklenmem, yüklenmedim de. Akıl ve mantığı devreye koymak gerek. Kendinizi suçlamak çok yıpratıcı bir şey. O zaman aşırı reaksiyonlar veren, kırıcı ve sinirli bir insan oluyorsunuz.
* Ayrıldıktan sonra çiftlerin dost ya da arkadaş kalabileceğine inanıyor musunuz ya da siz bunu başarabilecek misiniz? Kendim için buna yanıt vermeyeceğim. Ama başarılır herhalde, neden olmasın? Çok büyük kırgınlıklar, darbeler, önemli travmalar yoksa arkadaş kalınır sanırım.
* Sanatçı olduğunuz için üzerinizde bir baskı hissediyor musunuz bu konuda? Hayır, asla. Kendim dışında hiçbir referans almadan davranacağım şeyler vardır hayatta, bu da onlardan biri. Öyle bir baskı, bağ, sorumluluk kabul etmiyorum. Ne hissediyorsam o. Artık o yaşları da geçtiğimi düşünüyorum. Belki 20 ya da 30'larımın başında olsaydım öyle düşünebilirdim ama artık ben neye inanıyorsam asıl olan odur.
* Kendinizi her zaman bu kadar ön planda tutar mısınız, yani hep "Önce ben" mi dersiniz? Ben kimseyi rencide etmek, kırmak istemem. Bunun için de çok özen gösteririm. Baştan bütün kredilerim açıktır, sonsuz... Ama sonra onları ilişkiye göre yavaş toplarım, taa ki sıfırlanana kadar.
İlknur Kızıltoprak
|