| |
|
|
Özkök yazdığı sırada Beyoğlu'nda bir evde!..
Ertuğrul Özkök dünkü köşesinde 'Silahınız Varsa Yatak Odanıza Çekilin' başlığıyla ve özetle şöyle yazdı; " .../ Evinize giren hırsıza salonda müdahale etmeye kalkarsanız, bu meşru müdafaa durumuna girmiyormuş. Meşru müdafaa sayılması için adamın yatak odanıza girmesi gerekiyormuş." Daha sonra kendi başından geçen gerçekten de çok ürkütücü bir olayı anlatıyor ve yıllar önce aynı ilçede (Beyoğlu) ikamet ederken evine giren hırsıza nasıl tabanca çektiğini, adamın hızla kaçmasıyla belki de elini kana bulamaktan, belki de salonda vurduğu için suçlu durumuna düşmekten kıl payı kurtulduğunu anlatıyordu. Yazısının sonunda da gazetesinin 1. sayfa haberine atıfta bulunup şunları ekliyordu;
Soyulmadık bina " Bugün Hürriyet'in manşetindeki haberi herhalde okudunuz. Biraz müstehzi bir ifadeyle okuduğunuza eminim. İstanbul'un orta yerinde (Beyoğlu - Tarlabaşı kastediliyor), en işlek caddelerden birinde çok sayıda işyeri ve ev soyuluyor. Neredeyse soyulmadık bina kalmamış. Pardon bir tane var. Emniyet Amirliği... İstanbul bundan çok değil 5-6 yıl önce suç oranının düşük olduğu şehirlerden biri olarak biliniyordu. İstanbul Emniyeti birçok olayı kısa sürede çözüyordu. Şimdi şehir kapkaç ve hırsızlık çetelerinin esiri durumuna düştü. Hükümetin artık İstanbul olayına el atma zamanı geldi."
Atlas Dergisi Muhtemelen Ertuğrul Özkök bu satırları yazdığı sırada yine Beyoğlu'nda bir sokakta genç bir adam hem de yatak odasında bıçaklanıp öldürülüyor sonra ateşe verilip yakılıyor. Cesedi elleri bağlı ve yarı yanmış olarak bulunan bu genç adam, bu deklanşör ustası Mehmet Gülbiz ne hazin bir rastlantı ki Hürriyet gurubuna bağlı Atlas Dergisi'nin free lance fotoğrafçılarından biri. En iyi en değerli marka modellerden oluşan fotoğraf makinelerinin yerinde de yeller esiyordu ne yazık ki. Ne yapabiliriz? Olaydan bir süre sonra oraya doluşan meslektaşları arasında ben de vardım gece vakti. Bir cinayet olayını takip için değil, bir meslektaşımızın katledilmesi karşısında refleks olarak gelişen bir dayanışma için. Sadece ben mi? Yurt Haberler müdürümüz, Polis Adliye Şefimiz, İstanbul Haber servisi sorumlumuz ve ajans genel müdür yardımcımız orada yerimizi almış, her gazeteden dergiden televizyondan gelen meslektaşlarla "ne yapabiliriz" diye soruyorduk birbirimize. Başınız sağ olsun Sonuç olarak kentin bir suç fabrikası haline geldiğinde elbette hem fikirim Ertuğrul ağabeyle. Karşı çıktığım tek nokta güvenlik zaaflarının sadece emniyet örgütüne fatura edilmesi konusu. Basın olarak bizim de kusurlarımız ve çözüme katkıda bulunacak gücümüz yok mu peki? Örneğin siz Ertuğrul abi. Siz ve bazı kalem erbaplarınız enerjisinin iri kıyım bölümünü Bab-ı Ali mahallesindeki 'komşu evlere taarruza' yöneltmek yerine keşke bu meselelere çözüm bulmaya aktarsanız ne güzel olurdu değil mi? Şimdi size baş sağlığı diliyor, öldürülen kapı yoldaşınızın katilini bulmak için çabalayacak emniyet güçlerine biraz olsun moral destek vermeye davet ediyorum. Saygılarımla...
|