| |
|
|
İnsanın hayvana yaptığı zulmün ucu bucağı yok ki!..
Malazgirt'te bazı kimselerin, hem de çoluk çocuk hallerde, yakaladıkları yalnız kurda yaptıkları mezalime tepki mesajları yağmur gibi yağıyor. O mesajı gönderen tüm duyarlı okuyucularıma helal olsun demekten öte söz gelmiyor aklıma. Önce bunlardan bazılarını paylaşalım sizinle. * Sayın Savaş Ay.. Öncelikle en az ben ve benim gibiler kadar duyarlı olduğunuz ve sahip olduğunuz gücü zavallı, ağzıdili olup, konuşamayan hayvanlar için kullandığınız için size yazmak istedim. Cumartesi günü A Takımı'nı izlemek üzere beklediğimde 'Çocuklar izlemesin' uyarılarının arkasında yatanın acı bir gerçek olduğunu tahmin ettiğimden, önce izlemek istemedim. Sonra isminizin yarattığı izleme dürtüsüne engel olamadım.
Artık öyle olamam * Ben cerrahi branşta çalışan bir doktorum. Yıllardır kanla, acıyla uğraştığım halde izlettiğiniz görüntüler karşısında şoke oldum. O kareler beynimin her köşesine kazındı, o günden bu yana attığım her adımda, yaptığım her işte gözümün önündeler. Yıllardır insanların acılarını azaltmak için uğraşıp, didinip duruyorum. Mesleğimi ve insanları seviyordum.
Tüm dengeler Artık benim için hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Elini sıktığım, yardım ettiğim ve etmeye devam edeceğim insanların o vahşeti gerçekleştirebilecek potansiyeli taşıdığını görmek kafamdaki tüm dengeleri alt üst etti. O bakışlardaki masumiyeti ve çaresizliği ömrüm boyunca aynı acı ile yaşayacağım. Dr. Aysun Kale.
Tükendiler "Sözün bittiği yer" diye bir deyim vardır. Bitmekten öte tükendiler.. Çok ama çok acıydı ama bir o kadar da "yurdum insanının" gerçeğiydi.. Bu cinnet hali tam da toplumumuzu "getirmek" istedikleri noktaydı sanırım. Zerrin Taşkın.
Zilli kurt hikayesi Bu sayın okurlarım gibi diğer dostlar da o gece o yayında gördükleri kareleri insanın hayvana ettiği zulmün sınırı sayıyor belki. Oysa öyle değil. Böylesi bir zulmedişin ucu bucağı yok. İşte Yaşar Kemal ustanın anlatımından inanılmaz bir başka zulüm öyküsü, işte zilli kurt trajedisi. Orta ve Doğu Anadolu'da kurtlar bir köye girer, ağıllardaki, damlardaki koyunlara saldırırlar ama koyunlardan birini seçip parçalayıp yemezler. Neredeyse sürünün tamamını gırtlaklarından yaralayıp bir yana atarlar. Yaralı koyunun yaşaması olanaksız olduğu için ya kasaplara satılır ya da köyün ve yakın köylerin insanlarına dağıtılır. Böyle bir saldırıya uğrayan köy öç almak için kurdu aramaya başlar. Bu sürek avına çıkarken köylüler yanlarına köpek falan almazlar. Kurtlar genellikle kışın saldırır ve kışın kara gömülmüştür kırlar. Köylüler kara alışkın atlarıyla kurdu arar ve bulurlar. Buldukları zaman bitkin düşürünceye kadar izlerler onu. Adım atamayacak duruma düşen kurdu yakalayınca ona hiçbir şey yapmazlar. Okşayarak, boynuna bir zil ya da küçük bir çan takarlar. Zili ya da çanı zincirle ya da telle kurdun boynuna taktıkları için kurdun bundan kurtulması olanaksızdır. Çanın sesi taa uzaklardan duyulur. Kışları bozkırdan geçenler de yer yer çan sesleri, keskin zil sesleri duyarlar. Issız karlı bozkırda herkes bu acılı zil ve çan seslerinin nereden geldiğini bilir. Bu zil sesleriyle, parıltıya boğulmuş bozkır bir hüzündür. Bu çan ve zil sesinin sürüleri koruyan köpekleri, çobanları ve koyunları uyardığını, uyandırdığını... Kurt sürülerinin de pusularını belli eden bu hemcinslerini yanlarına istemediğini düşünün bir kere. Günler aylar boyu dolaşır durur bu zilli kurtlar aç bilaç. Sonunda da öldürür o açlık onları. Telef olur giderler.
|