| |
Şerefe beyler
Demokrasi şarabının kadehlere doldurulabilmesi için, önce Saddam Hüseyin mantarının açılması gerekir... ABD Savunma Bakanlığı'nın iki numaralı ismi Paul Wolfowitz böyle diyordu. Wolfowitz? Dünyada en çok düşman kazanmayı başaran (Usame Bin Ladin'in El Kaide'si bile bu alanda ellerine su dökemez) ideolojinin, kısaca Neo-Con diye bilinen "Amerikan Yeni Sağı"nın önde gelen beyinlerinden biri. İşte o ideolojinin bir avuç havarisi için dün herhalde hayatlarının en mutlu günlerinden biri oldu. Çünkü "Ortadoğu'yu dönüştürme" projelerinin laboratuvarı yaptıkları Irak'ta demokratik, çoğulcu bir rejim kurmak, halk iradesine dayalı bir yönetim oluşturmak sınavında -kendi açılarından- başarılı oldular. Gerçi her geçen gün daha da tırmanan terör, her saat daha da yayılan kaos nedeniyle laboratuvarın neredeyse yarısı havaya uçmuş durumda ama onlar için bunun pek önemi yok. Yok zira, 3 Haziran 1997'de yayınladıkları "Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi İlkeler Bildirgesi"nde ortaya attıkları, 26 Ocak 1998'de Başkan Bill Clinton'a, 20 Eylül 2001'de Başkan George Bush'a gönderdikleri mektuplarda tekrarladıkları, Irak Savaşı'nın başladığı 2003 Mart'ından günümüze kadar her demeçlerinde ısrarla vurguladıkları "Global tercih" açısından, bu terör, can kayıpları ve kaos "Sonucu etkilemeyecek ayrıntılar"dan başka bir şey değil. Onlara göre Saddam rejimine karşı açılan savaşın meşru olup olmadığı gibi pratikte hiçbir yararı olmayan tartışmalarla vakit yitirmek ya da Irak'ta bugünkü tabloya bakarak "Entelektüel ego'yu tatmine yönelik ahkâmlar kesmek" yerine, şu sorulara yanıt aramak gerekiyor: * Özgürlük ve eşitlik evrensel değerler mi? * Evrensel değerlerse, onların dünyanın her yerinde savunulması ve güçlendirilmesi gerekmez mi? * Demokratik devletler hangi durumda daha suçludur: Bu değerler adına güç kullanınca mı, bu değerlerin zorba rejimlerce ezilmesine seyirci kalınca mı? Onlar ilk iki soruya "evet" yanıtı verdiler, üçüncü soruda da "b şıkkı"nın karşısına çarpı işareti koydular. Ve "Hiçbir şey statükodan daha kötü olamaz" diyerek, Irak'ı "Soğuk Savaş sonrası dönemin test edici meydan okuması" görerek, "Zorbalığın ileri karakolları"ndan ilkini buldozerleriyle yerle bir ettiler.
Ziyafetin ilk günü
Eh, mantar da açıldığına, göre sıra geldi "Demokrasi şarabı"nın kadehlere doldurulmasına. Şii ve Kürt bölgelerinde oy kullananların izlenimlerine bakılırsa, şarabın ilk yudumlarının verdiği tat hiç de fena değil: Kimi "Demokrasi harika bir şey. Hayatımda ilk kez bizi yönetecekleri kendi irademizle seçiyoruz" dedi. "Kimi "Saddam döneminde ne muhalefet adayı vardı, ne oy pusulası, ne de seçim hücreleri" diye iç çekti. Kimi "Vicdanıyla baş başa kalarak ve kimsenin baskısı olmadan dilediği listeyi zarfa koyarak seçme hakkını kullanmanın tarifsiz mutluluğunu" anlattı. Kimi de oyunu kullandıktan sonra parmağına sürülen mürekkebi gösterip "Bu bizim onur dövmemiz" diye haykırdı. Gerçi Sünni bölgelerinde sandıklar boş kaldı, bombalı saldırılarda günlük ortalamanın üstünde kurban verildi ama onun da cevabı hazır: "Hiçbir başlangıç mükemmel olmaz." Geriye tek soru kaldı: Kafaların "hoş" olacağı "Demokrasi şöleni"nin sonunda herkes uslu uslu evine mi gidecek? Yoksa herkes birbirinin boğazına mı sarılacak? Onu da ayıldıklarında öğreneceğiz. Haydi, şerefe beyler!
|