|
|
Bürokrasi kazanı kaynıyor
Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer'in başını çektiği "Devlette değişim dalgası" tüm kurumları içine aldı. Aslında yeniden yapılanma arzusu, ekonomik krizler sonrasında zorunluluk olarak karşımıza çıktı. Buna rağmen bürokrasi, değişimi bir diğerinden bekledi. Dinçer, yakında yeniden gündeme gelecek olan Kamu Yönetimi Reformu'nu anlatırken tüm bakanlıkları dolaşmış ve şu mesajı vermişti: "Değişimin başlama noktası biziz. 'Eğer ben değişirsem, başkası da değişecektir.' Hiç kimsenin, bir başkasından değişmesini beklemeye hakkı yok. 'Ben değiştim mi? Ne kadar değiştim?' buna bakmalıyız." Başbakan Erdoğan'ın da destek verdiği bu görüşler, Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), Hazine Müsteşarlığı ve Maliye Bakanlığı'na farklı şekillerde yansıdı. Öyle ki Türkiye'nin gelecek 10 yılını belirleyecek Avrupa Birliği (AB) müzakere süreci, şimdiden "güç merkezi" yarışına dönüştü. Bu yarış, ister istemez kurumsal değişimi de tetikledi. İlk adım DPT'den geldi. Merkezi planlama anlayışıyla hareket ettiği gerekçesiyle eleştirilere hedef olan teşkilat, AB müzakerelerinde etkin rol oynamaya karar verdi. DPT, artık küçük yatırımların karar sürecinden çıkıyor. Nitekim Müsteşar Ahmet Tıktık da adliye sarayı, hastane, okul, kültür merkezi, spor salonu gibi küçükorta ölçekli yatırımları ilgili bakanların takip edeceğini söyledi. Ya Babacan giderse? DPT, sadece ulusal ölçekteki projelerle ilgilenecek. Ağırlığı, sektörel planlama ve strateji belirlemeye verecek. Bu sayede AB sürecinde çalışmaları koordine etme ve tüm sektörlerin fotoğrafını çekme kapasitesini artıracak. Hazine Müsteşarlığı'ndaki telaş başka. Müsteşarlıkta, ilginç bir yapı kuruldu. Devlet Bakanı Ali Babacan'a "bağlı" dar bir üst kadro bir yanda, karar alma aşamasından "uzak tutulan" altorta düzey bürokratlar diğer yanda. Babacan'ın isminin AB Başmüzakereciliği için geçmesi, yakın çalışma arkadaşlarını telaşlandırdı. Hemen herkes bir yerlerden bir şeyler öğrenme çabasına girdi. Yerleşik hazine bürokrasisinde, Babacan sonrasında müsteşarlığın Maliye'ye bağlanması endişesi doğdu. Hafifçe frene basıldı. Doğrusu genç bakanın kafası da karışık. Hazineyi, piyasaları, uluslararası kuruluşlarla ilişkileri iyi yönetiyor. Başmüzakerecilik ona devletteki tüm kapıların açılmasını vadediyor. Muhtemel ikinci AK Parti iktidarı dahil 7 yıl iş başında kalma garantisi veriyor. Devleti her yönüyle tanıdıkça liderlik iddiası doğuyor. Abdullah Gül ekibinden siyasete giren Babacan, Erdoğan ekibinde de prim yapıyor. Vergi İdaresi'ne bakış Maliye'nin amiral gemisi Gelirler Genel Müdürlüğü'nde ise yarı-özerk "Gelir İdaresi Başkanlığı"na dönüşümün sancıları yaşanıyor. Farklı kurullardan gelen üstadların rekabeti, hızı yavaşlatıyor. Başbakanlık Müsteşarı Dinçer'in şu sözlerine dikkat etmek gerekiyor: "Bizde, amaca dayalı hiyerarşi yok. İmtiyazlar hiyerarşisi var. Aşağıdan yukarı doğru çıktıkça imtiyazların arttığı, üst kademedeki yöneticilerin kamu kaynaklarını daha fazla kullandığı sistem var." Bu nedenle Gelir İdaresi Başkanlığı tasarısının, "post mücadelesi" kadar "mükellef odaklı" yeniden inşa çabasına konu olması isteniyor. Maliye Müsteşarı Hasan Basri Aktan, tartışmaların farklı mecralara çekildiğini düşünüyor. Gelenekle gelecek arasındaki dengenin korunmasını savunuyor. Son anda devreye giren Vergi Konseyi Başkanı Mustafa Uysal'ın dışarıdan müdahalesinin sonuca ne kadar tesir edeceği belirsizliğini koruyor. Abdüllatif Şener de denetim sisteminin ilkeleri konusunda ikna edilmeyi bekliyor.
|