Tarımı çözmek giderek zorlaşıyor
Yıllar geçti, tarım sektörünü bir türlü çözemedik. Finansmanı olmadan bölük pörçük oluşturulan stratejilere, kısa süreli hükümetlerin popülist yaklaşımları karışınca, tarım sektörü bir türlü çağdaşlaşamadı, sorunlarından kurtulamadı. Nüfusun % 40'ını içinde barındıran bu sektör, milli gelire % 13 katkı ile yoluna devam etmeye çalıştı. Sonunda daha da fakirleşti ve yorgun düştü. Popülist politikaların başında, bütçede ödeneği yokken verilen sözlere Ziraat Bankası'nın karıştırılması geliyordu. Düşük kredi faizlerinin, bir hesaba dayanmayan destekleme alımlarının faturası Ziraat Bankası'nın görev zararları ile kayda geçti.
Önce kaynak konmalı Sonra gördük ki, bu faturanın değeri 1999 yılında 20 milyar dolarmış. Sonunda hepimizden çıkacak bu para, kamu borçlarına yazıldı. Oysa, bu tutar doğrudan tarım sektörüne sarfedilebilseydi, şimdi tarımın çehresi bambaşka olacaktı. Yaşadığımız kriz, bu tür yaklaşımlara da bir nokta koydu. Disiplinli kamu finansman politikası son 45 yılda bu tür popülizme geçit vermedi. Ancak, son zamanlarda bunun tersi işaretler alınırken, bayram öncesi "müjdeli haber"i verdiler. Bütçe disiplinine önem veren IMF politikalarının "devre arasındaki" beklemeden yararlanıldı. Hemen, eskilerine benzer "paketler" açıldı. Bütçede kaynağı tam olarak bulunmayan bazı finansal desteklemelere yeşil ışık yakıldı. Burada bir yanlış anlama olmasın, kişisel olarak tarımın son derecede önemli bir sektör olduğuna inanırım. Desteklenmesi gerektiğini her zaman savunurum. Tarımdaki sorunların çözümlenip, Türkiye'nin "çağdaş ülke statüsüne erişmesinin" gerekliliğini kimse yadsıyamaz. Hayvancılığın giderek öldüğü bir ülkede buna kimse göz yumamaz . Demokratik bir ülkede de, oy potansiyeli fazla tarım sektörünü hiçbir politikacı da göz ardı edemez. Ancak, bunları çözmenin ve gerekli desteği gerçekleştirmenin bir yolu, bir yöntemi vardır. Önce, bütçeye gerekli ödeneği baştan koyarsınız.. Sonra dilediğinize düşük faizli kredi olanağı sunarsınız, dilediğinize direkt subvansiyon yaparsınız. Parayı da Hazine'den Ziraat Bankası'na verirsiniz Size hiç kimse karışmaz. Tarım sektörü orta dönemli projeler ister. Bunların önceden belirlenmiş finansman modelleri ile ortaya konulması gerekir. Böyle yapmayıp, hem IMF hem de Avrupa Birliği ile devre arasını fırsat bilip, kaynağı açık ve belirgin bir biçimde tam olarak açıklanmayan "müjdeler" verilmesi, borçların ötelenmesi veya affedilmesi gibi önlemleri duyduğunuz zaman, ileride uygulanacağını hayal ettiğiniz politikalara gölge düşer. Kuşkularınız artar. "Ne olacak bizim halimiz"e geri dönersiniz. Hele bir de, muhalefet partisi temsilcilerinin ortaya çıkıp, "eyvah, kırsal kesim oyları tehlikede" refleksi ile, bu tür müjdelerin kaynağını sorgulamadan, iktidarı "bunlar çiftçileri kandırıyorlar" diye eleştiren demeçlerini okuyunca daha da şaşırırsınız. Finansman nosyonu olmadan ortaya konulan bu yaklaşım sahiplerinin, iktidara gelmesi durumunda nelerle karşılaşılacağınızı düşünürsünüz. Son açıklanan "müjde paketinin" Ziraat Bankası kredileri ile ilgili finansmanının önemli bir kısmının 2006 yılına sarktığı, gelecek yıl Hazine'den talep edileceği ilgililerin demeçlerinden anlaşılmaktadır. Esas tehlike de budur. Geçmişte hep böyle olmuş, bir sonraki yıl ödeneklerine konulacağı varsayılan tutarlar, yeni müjdelerle daha sonraki yıllara sarkmış, oradan da başka yıllara devredilip gitmiştir. Sonunda 20 milyar dolarlık fatura karşımıza çıkmıştır.
AB fonları önemli AB ile müzakerelerin "en yumuşak karnının" tarım olacağı gerçeği yavaş yavaş anlaşılmaktadır. Bunun altında AB bütçesinden çıkacak fonlar yatmaktadır. Onlar da biliyorlar ki, tarım sektörünün uyumu, güçlü ve zamanlı finansmanı gerektirir. Kaynağı olmayan, afaki fikir ve projelerin başarı şansı, her konuda olduğu gibi, tarımda da yoktur. Hem AB'den para istemiyoruz deyip hem de bütçede ödeneği olmadan ileriki yıllara mahsuben müjdeler vermeye devam edersek tarımı çözmek giderek zorlaşacaktır.
|