Kurban, şölen ve ödev
Geçtiğimiz Salı akşamı atv ana haber bülteninde Ali Kırca'nın 'İslam'da Kurban' konusunu bilim adamları ve diyanet görevlisiyle tartışması, düzeyli gazetecikten taviz vermeden geniş kitlelere ulaşılabileceğine ilişkin yeni kanıttı. Zamanlaması ile Şii'den Sünni'ye, tanrıtanımazdan sufiye, her vatandaşın ilgisini çekebilen bu televizyonculuk uygulaması, adeta 'alt metin' tekniği ile, 'ihtilaftaki rahmet'e vurgu niteliği de taşıyordu: İhtilafta rahmet, görüş ayrılıklarının bereketi! Çağımızda çok seslilik, çoğulculuk ve farklılıklar gibi terimleri merkez alan nutukların atası aslında bu cevherdir. Tabii bu terimleri yüceltenlerin İslam kültürünün 'ihtilaftaki rahmet' öngörüsünden ilham aldıklarını söylemiyorum. İnsanlığın çok ileri bir gelişim aşamasında ve ancak bugün çoğulculuğun bereketini keşfettiğine hükmedenlerin hakiki bir kültür tarihi bilincine sahip bulunmadıklarını yeri gelmişkenkaydetmek istiyorum. Ayrıca çoğulculuk üstüne söz söyleyenlerin hepsinin samimi olmadığı da muhakkaktır. Özellikle derin sömürgecilik sabıkalı ülkeler başka coğrafyaları bölmek için çoğulculuk söylemini fütursuzca kullanmış ve kullanmaktadırlar. Sözgelimi ABD ve AB, kendi içlerinde var olan çoğulculuğu tasfiye sürecine hazırlanırken bize bu yönde baskı uygulayarak kötü niyetlerini ifşa etmekten çekinmezler. ABD, Huttington'a yazdırtılan son kitapla İspanyol ve Portekiz asıllı, Çin kökenli vatandaşları asimile etmek için zemin yoklamaya başlamıştır. Avrupalılar ise pek zarif (!) oldukları için bu hedefe 'zorla değil gönüllü asimilasyon' diye ad koyuyorlar! Hasılı, samimi ve hakiki çoğulculuk öğretisinin cevheri İslam'dadır. Bunun kurumsal kanıtı da içtihat müessesedir. Farklı görüşler arasındaki ilmi tartışmayı teşvik bakımından bundan daha kalıcı ve yaratıcı dinamik olamaz. Ali Kırca'nın açtığı dosya sayesinde bir kere daha 'ihtilaftaki rahmet' ilkesinin gerçekliğini ve geçerliliğini hatırlamış olduk. Programda Prof. Ateş ve Prof. Hatemi arasındaki görüş farklılıkları, İslam dünyasında bu konu ile ilgili ihtilafların zenginliğini tam olarak yansıtmasa da, topluma bir huzur kapısı göstermeye yetiyordu: Hiçbir Müslüman, kurban ibadetini gösteriye dönüştürmek zorunda değildir. Oysa bugün Türkiye'de kurban, kesenler için sıkıntılı bir gösteri haline gelmiştir. Burada 'gösteriş' demiyorum, 'gösteri' diyorum, çünkü genellikle bilinçli bir riya söz konusu değildir. Geleneksel, zahmetli ve 'gösteriş'ten tamamen arınmış da olmayan bir gösteriHayvan boğazlamak her zaman çocuk kalbini sızlatacak bir eylemdir. Kırsalda sadece bayram için değil günlük hayat için de rastgele kesimler yapıla yapıla neredeyse bebeklikten itibaren kanıksar hale gelmiş olanlar hariç her çocuğun ruhu boğazlama işine isyan eder. Çocuklar için seyri doğal ve hatta mümkün olmayan bir şölen İslam'a uygun sayılabilir mi? Mesele kurban kesmeyi bir dini şölen yapıp yapmamakta Hanefi iseniz vacip bilir, keser veya vekaleten kestirirsiniz. Hambeli, Şafii, Maliki iseniz sünnet bilir, her zaman yapmayabilirsiniz. Lakin bu ibadetten bir dini şölen çıkarmanın zorunlu olduğunu kimse söyleyemez. Doğrusu, her durumda bu işin rastgelelikten kurtulması lazım. Çözüm, daha 1985'de Mekke'de gördüğüm düzendi. İsteyen her hacı parasını ödeyip vekaletini veriyor, dev mezbahada kurbanlar kesiliyor, ne çevre kirlenmesi oluşuyor, ne de etler ziyan ediliyordu. Ancak çoğu hacılar Suudi hükümetinin kurduğu bu sisteme güvenmedikleri için o zamanlar katılım sınırlı oluyordu. Türkiye'de Kurban Bayramları için bu sistemin benzerini geliştirmek lazım ama bizde de resmi kurumlara kaç kişi güvenebilir? Kızılay'dan Türk Hava Kurumu'na, belediyeden mülki idarelere kadar hiçbir resmi veya yarı resmi mekanizma vatandaşın gönül rahatlığı içinde gidebildiği kapı değil ki Bu tablonun ne demek olduğunu Ali Okuyaz isimli bir okur çarpıcı biçimde örneklemiş: Ben hiçbir cemaate mensup değilim ve milliyetçi bir vatandaşım. Maalesef devletimin kurumlarından çok bazı cemaatlerin kurumlarına güveniyorum. Ne olursa olsun bu rastgeleliğin bitmesi gerek. Kurban keseceğim zaman gidip bir kuruma başvurmalı, paramı ödeyip vekaletimi vermeliyim. Eğer ille de kurban etinden yiyeceksem ve hele çevremdeki yoksullara dağıtmak istiyorsam bir miktarını temizlenmiş, ayıklanmış şekilde alıp evime gelebilmeliyim.
|