|
|
|
|
|
Bunlar o Türkler mi
|
|
İngiliz Kraliyet Sanat Akademisi'ndeki 'Türkler' sergisinin kokteylinde 400 yabancı gazeteci 'Bu müthiş eserlere imza atan Türkler, bize yıllarca anlatılan Türkler'le aynı mı' diye şaşkınlıklarını dile getirdi.
Bu Türkler de çok oluyor
Sergiyi gezen basın mensupları aynı ortak soruyu yönelttiler; "Bu sergideki Türkler bizim bildiğimiz Türkler mi?" Londra'da Kraliyet Müzesi'nde cumartesi günü açılacak Türkler; Bin Yılın Yolculuğu sergisi dünya basınını adeta büyüledi.
Londra'daki ünlü Kraliyet Sanat Akademisi'nin kapısında duruyorum. Her tarafta üzerinde "Türkler" yazan kocaman afişler. Hava soğuk ama, bir grup Türk gazeteci inat ediyoruz içeri girmemek için. Türkler; Bin Yılın Yolculuğu 600-1600 isimli sergiyi resmi açılıştan önce gezme fırsatı olanlardan biriyim. Sergi Orta Asya'dan Balkanlar ve Doğu Avrupa'ya kadar uzanan bir kültür serüvenini anlatıyor. Sergide 11 değişik ülkeden toplanmış 350 parça var. Serginin ana fikri tanıdık bir isimden. Sabancı Müzesi Müdürü Nazan Ölçer, Royal Academy of Arts'ın direktörü Norman Rosenthal'ı "Kim bu Türkler?" sorusuna cevap olabilecek bir sergi açmaya ikna etmiş. Bir süre sonra bu ikilinin çalışmalarınaTopkapı Sarayı Müdürü Filiz Çağman'ın da katkıları eklenmiş. Ortaya çıkan sonuç kusursuz... Paris Louvre, New York Metropolitan ve St. Petersburg Hermitage müzelerinden çok önemli parçalar toplanmış. Tabii insanın içi acıyor, "Niye bütün eserler bizim ülkemize ait değil?" diye düşünmeden edemiyorsunuz...Yaklaşık 1.5 milyon dolar harcanan serginin ana sponsorları Garanti Bankası, Aygaz ve Corus.
TEK TÜRK YAZAR ORHAN PAMUK Sergiye girmeden önce hazırlanmış alışveriş standlarını görüyorum. Neler yok ki. Kurukahveci Mehmet Efendi'den Türk Kahvesi. İznik çinileriyle süslü objeler, tarihi objelere benzetilmeye çalışılan kocaman mumlar ve Türkleri anlatan birçok kitap. Yeme İçme Sanatı, Türk Evleri, serginin gülle kadar ağırbir kataloğu ve Orhan Pamuk'un İngilizce'ye çevrilmiş üç kitabı. Kar, Benim Adım Kırmızı ve Kara Kitap. Pamuk'un kitaplarını görünce sabırsızca standın arka tarafına yöneldim. Yok. Maalesef başka hiçbir Türk yazarın kitabı yok. Yaşar Kemal yok, Nazım Hikmet yok. "Kim bu Türkler?" sorusunun cevabını en iyi Türk yazarlarının kitapları vermez mi? Sadece Orhan Pamuk yeterli olur mu? Hatta kadın yazarların kitapları olsa fena mı olurdu? Bildiğim kadarıyla Perihan Mağden, Elif Şafak ve Buket Uzuner'in kitapları da İngilizce'ye çevrilmiş... Serginin Nisan ayına kadar süreceğini düşünürsek hiç de geç kalınmış sayılmaz aslında. Türkler sergisi 1930 yılındaki Çin sergisindensonra Londra'nın göreceği en büyük sergi olarak kabul ediliyor. Türklerin tarihsel gelişimini inceleyen sergide yok yok. Tekstil ürünleri, halılar, hatlar, el yazmaları, seramikler ve kapılar.... Nazan Ölçer anlatıyor: "Bin yıllık bir yolculuk bu. Bu koleksiyon toplanıncaya kadar tam bir yıl, öyle bir eser trafiği yaşandı ki şaşırırsınız. Dünyanın dört bir yanına dağılmış bu eserleri bir daha belki 70-80 yıl sonra bir daha topluca görebilirsiniz. Şimdiye kadar Osmanlı ve İslam Sanatı başlığı altında bazı sergiler düzenlendi. Benzer parçalar orada da görüldü ama bu sergi, Türk kimliğini ortaya daha net bir şekilde koyacak." Gerçekten de bazı eserlerson derece etkileyici. Boyalı tahta objeler, taş mezar anıtları... Elinde bir kutu taşıyan kadın figürü şeklindeki mezar anıt ile ilgilendiğimizi görünce, Ölçer küçük bir bilgi daha veriyor. "Bir ölüye yapılacak en büyük kötülük, ondan hiçbir şekilde bahsetmemektir. Tarihte hep ölünün arkasından anıtlar yapılır, onun kişiliğine dair yazılar yazılır, adaklar adanır." Dört beş salonu beraberce gezdikten sonra görkemli bir kapının önüne geliyoruz. Ölçer anlatıyor: "12. yüzyıldan kalma bu kapı Anadolu'dan, Diyarbakır Cizre'den."
YABANCILAR BİZDEN ÖNEMLİ Elimdeki sergi broşürüne bakıyorum, kapağında aynı çift başlı ejder ve aslan. Kapı gerçekten de etkileyici. Gözlerimi bir süre ayıramıyorum, aklımda Ölçer'in sözleri."Ne yazık ki tokmağı çalınmış, şimdi Danimarka'da." Hüzünleniyorum yine, 350 parçanın bir bölümü Topkapı Sarayı ve İslam Eserleri Müzesi'nden. Ya geri kalan önemli bölümü? New York, Paris ve St. Petersburg'ta. Bize ait olanı kaptırmışız ama yine de çok gurur duyuyor insan. Sergideki bütün objeler gerçekten de müthiş. Nazan Ölçer'in başı kalabalık. "Yabancı gazetecilerle buluşmalıyım" deyince "Hemen" diyoruz "Aman hemen gidin, inanın onlar bizden daha önemli." Ölçer ayrılıyor, ben tadını çıkarıyorum serginin. Her kaftanın rengini, biçimini inceliyorum. Kapıları, süs objelerini, rahleleri, aynaları, günümüze sadece bir bölümü ulaşmış ipek halıları, Cem Sultan için dikilmiş, üzerinde dualar yazılıolan ama hiç giyilmemiş beyaz gömleği....
ANLATILMAMIŞ BİR ÖYKÜ Çıkışta yabancı gazetecilere rastlıyorum, biri diğerine soruyor "Bu Türkler hani bizim bildiğimiz Türkler mi?.. AB'ye girmeye çalışan!" Gülümsüyorum. Sonradan öğrendiğime göre Ölçer'e en çok sorulan soruymuş bu. Telegraph gazetesini okurken daha da keyifleniyorum. "Bu daha önce hiç anlatılmamış bir öykü" diyorlar satırlarında. Independent gazetesi de farklı değil. "Muhteşem Türk Sanatı Kraliyet Akademisi'ni fethetti" diye başlık atmışlar. Abartmıyorlar. İnanın az bile yazıyorlar. Abartırlar mı canım hiç? Sergide emeği geçen herkesi, maddi manevi yardım edenleri ve bu işe gönüllerini koyanları ayakta alkışlamak gerekiyor. Londra'da bir kez daha Türk olduğum için büyük gurur duydum.
|
|
|
|
|
|
|
|
|